Büyük Yeniden Başlatma ve Büyük Uyanış

BÜYÜK YENİDEN BAŞLATMA

Prens Charles’ın 5 maddesi

2020’de Davos’taki forumda, kurucusu Klaus Schwab ve Galler Prensi Charles, insanlık için yeni bir rota olan “Great Reset”i, “Büyük Yeniden Başlatma”yı ilan ettiler. Galler Prensi tarafından dile getirilen plan 5 maddeden oluşuyor:

  1.  İnsanlığın hayal gücüne el koymak (çünkü değişiklikler sadece insanlar onları gerçekten istediklerinde olur);
  2. Covid-19 salgınının ardından “sürdürülebilir kalkınmanın” başlangıcına yol açacak ekonomik iyileşme. Gezegenin çevresi üzerinde zararlı bir etkiye sahip üretimden ziyade istikrarlı üretim yapıları icat etmek gerekir;
  3. Küresel düzeyde petrol kullanılmayan ekonomiye geçiş. Bu, piyasa direncini sağlamak için petrol fiyatlarını kritik bir şekilde etkileyerek başarılmalıdır;
  4. Bilim, teknoloji ve yenilik, kalkınma için yeni bir ivme kazanmalıdır. İnsanlık, sürdürülebilir bir gelecek bağlamında neyin mümkün ve neyin yararlı olduğuna dair tüm fikirlerimizi değiştirecek radikal bir atılımın eşiğindedir;
  5. Yatırım dengesinin yapısını değiştirmek gerekiyor. “Yeşil yatırımların” payını artırmak ve “yeşil enerji”, döngüsel ekonomi ve biyo-e- konomi alanında istihdam yaratmak, eko-tu- rizm ve “yeşil” kamu altyapılarını geliştirmek gerekiyor.  

“Sürdürülebilir” (sustainable) terimi “Roma Kulübü”nün en önemli kavramıdır - “sürdürü- 
lebilir kalkınma”. Bu teori, gezegendeki aşırı nüfusun kritik bir noktaya ulaştığı “büyümenin sınırları” adlı başka bir teoriye dayanmaktadır (bu, doğum oranını azaltma ihtiyacını ima etmektedir).
Bazı analistlere göre, nüfusun azalmasına neden olacak Covid-19 salgını bağlamında “sürdürülebilir” kelimesinin kullanılıyor olması dünya ölçeğinde önemli bir tepki yarattı.
“Büyük Yeniden Başlatma”nm ana anlamı şu şekildedir:

  • “Cancel culture”in temeli olan küresel ölçekte nüfusun bilincini yönetmek, küreselciler tarafından kontrol edilen ağlarda sansürün getirilmesi (madde 1);
  • Ekolojik bir ekonomiye geçiş ve Modern’in endüstriyel yapılarının reddi (madde 2 ve 5);
  • İnsanlığın 4. ekonomik düzene girişi (Davos’tâki önceki toplantı buna adanmıştı), yani işgücünün aşamalı olarak siborglar- la değiştirilmesi ve gelişmiş Yapay Zekânın küresel ölçekte uygulanması (madde 3).

“Büyük Yeniden Başlatma”nm temel fikri, küreselleşmenin devam etmesi ve küreselleşmenin bir dizi başarısızlıktan sonra güçlenmesidir: Küreselleşme karşıtı Trump’m muhafazakâr başkanlığı, çok kutuplu dünyanın, özellikle Çin ve Rusya’nın etkisinin büyümesi, Türkiye, İran, Pakistan, Suudi Arabistan gibi İslam ülkelerinin yükselişi ve Batı’nm etkisinden kurtulmaları.
Davos Forumu’nda, küresel liberal seçkinlerin temsilcileri, kendileri için çok arzu edilen Biden Başkanlığının ve küreselciler tarafından yönetilen Demokratların ABD’deki zaferinin arifesinde kendi yapıları için seferberlik ilan ediyorlar.

Uygulama

“Build Back Better” (Tekrar ve daha iyi inşa edelim-Joe Biden’in seçim kampanyasının sloganı) şarkısının sözleri (Jeff Smith), küreselci gündemin bir göstergesi oldu. Bu, bir dizi aksilikten sonra (tayfun veya Katrina Kasırgası gibi) insanların (yani küreselcilerin)

  • altyapılarını eskisinden daha iyi bir şekilde yeniden inşa etmesi anlamına gelir.
  • “Büyük Yeniden Başlatma” (Great Reset) Biden’in zaferiyle başlıyor.

Dünya liderleri ve büyük şirketlerin yöneticileri (Big Tech, Big Data, Big Finance, vb.), rakiplerini, yani Trump, Putin, Şi Jinping, Erdoğan, Ayetullah Hamenei ve diğerlerini yenmek için birleşti ve seferber oldu. “Hayal gücüne el koyma” (1. madde), internete sansür getirme ve posta üzerinden hileli oylama gibi yeni teknolojileri kullanarak Trump’tan zaferin çalınması bir başlangıç oldu.
Biden’m Beyaz Saray’a gelişi, küreselcilerin diğer maddelere geçtikleri anlamına geliyor.
Bu, yaşamın tüm alanlarını etkilemelidir. Küreselciler, Trump ve yükselen çok kutupluluğun diğer kutuplarının onları durdurduğu yere geri dönüyor. Ve burada, zihin kontrolü (sosyal ağların sansürü ve manipülasyonu, herkesin her hareketinin takip edilmesi ve verilerin toplanması) ve yeni teknolojilerin uygulanması önemli bir rol oynuyor.
Covid-19 salgını buna sebep oluyor. Sağlık önlemleri bahanesiyle “Büyük Yeniden Başlatma”, dünya nüfusunun üzerindeki küreselci elitlerin kontrol yapılarını önemli ölçüde değiştirmeyi hesaplıyor.
Joe Biden’m göreve başlaması ve Trump’m neredeyse tüm kararlarını iptal eden kararnameleri imzalaması, planın yürürlüğe girdiği anlamına geliyor.
Biden, ABD dış politikasının “yeni” gidişatı üzerine yaptığı konuşmada, aslında küreselci politikanın ana yönlerini dile getirdi. Sadece Trump’m politikasıyla kıyaslanınca bu gidişat “yeni” olarak görünebilir. O da kısmen... Genel olarak, Biden önceki vektöre geri dönüşü açıkladı:

  • Küresel çıkarların ulusal çıkarların üstüne koyulması;
  • Küresel uluslar üstü örgütler ve ekonomik yapılar şeklinde Dünya Hükümeti ve ona bağlı kuruluşların yapılarının güçlendirilmesi;
  • NATO blokunun ve tüm küreselci güçler ve rejimlerle işbirliğinin güçlendirilmesi;
  • Küresel ölçekte demokratik değişimi teşvik etmek ve derinleştirmek; bu pratikte şu anlama gelir:

1) Küreselleşmeyi reddeden ülkeler ve rejimlerle (özellikle Rusya, Çin, İran, Türkiye vb.) ilişkilerin keskinleşmesi;
2) Orta Doğu, Avrupa ve Afrika’daki ABD askerî varlığının güçlendirilmesi;
3) İstikrarsızlığın ve “renkli devrimlerin” yayılması;
4) Küreselcilikten farklı bir bakış açısına (hem yurtdışmda hem de ABD’nin kendisinde) bağlı olan herkesle ilgili olarak “şeytanlaş- tırma”, “pasifleştirme” ve ostrakizm {cancel culture) uygulamalarının yaygın kullanımı.

Böylelikle Beyaz Saray’ın yeni yönetimi, herhangi biriyle eşit bir diyalog yürütme konusunda en ufak bir istek göstermemekle kalmıyor, aynı zamanda, hiçbir itirazı hoş görmeyen kendi liberal söylemini sertleştiriyor. Küreselleşme sıkı bir şekilde totaliter bir aşamaya giriyor. Ve bu, Üçüncü Dünya Savaşı riskinin artması da dâhil olmak üzere yeni savaşların olasılığını büyük olasılıkla artırıyor.

“Büyük Yeniden Başlatma”nın jeopolitiği

ABD’deki neo-muhafazakâr çevrelerin tutumunu ifade eden küreselci “Demokrasileri Savunma Vakfı”, geçtiğimiz günlerde Biden’a tavsiyelerde bulunan bir rapor yayımladı ve Trump’m, 1) Çin’e karşı mücadelenin güçlendirilmesi, 2) İran üzerinde baskının arttırılması siyasetlerinin olumlu olduğu ve Biden’m dış siyasette bu eksenlerde hareket etmesi gerektiği belirtildi. Raporun yazarları, Trump’m dış siyasetteki şu eylemlerini eleştirdi:

  1. NATO’nun parçalanması için uğraşması;
  2. “Totaliter liderler” ile yakınlaşma (Çin, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti ve Rusya);
  3. Taliban ile yapılan “kötü” bir anlaşma;
  4. Amerikan birliklerinin Suriye’den çekilmesi.

Bu nedenle, jeopolitikteki “Büyük Yeniden Başlatma”, “neo-muhafazakâr” politikanın ana vektörü olan “neo-muhafazakâr saldırgan, tam ölçekli hâkimiyet stratejisi” ile “demokrasiyi teşvik etme”nin bir kombinasyonu anlamına gelecektir. Aynı zamanda, Biden’m İran ve Çin ile çatışmaya devam etmesi ve çatışmayı tırmandırması ve Rusya ile mücadeleye odaklanması öneriliyor. Bunun için de NATO’yu güçlendirmek ve Orta Doğu ve Orta Asya’daki Amerikan varlığını genişletmek gerekiyor.
Trump gibi, Rusya, Çin, İran ve diğer bazı İslam ülkeleri de “Büyük Yeniden Başlatma” yandaşları tarafından yollarındaki ana engeller olarak görülüyor. Dolayısıyla çevresel projeler ve teknolojik yenilikler (öncelikle Yapay Zekânın uygulanması ve robotlaşma), agresif bir askerî politikanın büyümesiyle birleştiriliyor.

LİBERAL İDEOLOJİNİN ÖZET TARİHİ: BİR DORUK NOKTASI OLARAK KÜRSESELLEŞME

Adcılık

Biden’in zaferinin tarihsel ölçeğini ve Was- hington’un “Büyük Yeniden Başlatma”ya doğru “yeni” rotasının tam olarak ne olduğunu açıkça anlamak için, liberal ideolojinin oluşumunun köklerinden başlayarak bütün tarihine bakılması gerekir. Ancak o zaman durumumuzun ciddiyetini tam olarak anlayabiliriz. Biden’m zaferi tesadüfi bir olay değildir, küreselci bir karşı saldırının duyurulmasıdır. Her şey çok daha ciddi. Biden ve arkasındaki güçler, Orta Çağ’a kadar uzanan, kapitalist toplumun ortaya çıkmasıyla modem zamanlarda olgunluğa ulaşan ve bugün teorik olarak en başından beri ana hatlarıyla belirtildiği gibi son aşamasına ulaşan tarihsel bir sürecin doruk noktasını temsil ediyor.
Liberal (= kapitalist) sistemin kökleri, evrenseller hakkmdaki skolastik tartışmaya dayanıyor. Bu anlaşmazlık Katolik teologları iki gruba ayırdı: Bazıları genelin varlığını (türler, cinsler, evrenseller) kabul ederken, 
diğerleri yalnızca ayrı somut şeylerin var olduğunu düşünüyordu, bireysel şeyler ve bunların genelleştirici isimlerini, “boş ses” olan tamamen dış koşullu sınıflandırma sistemleri olarak yorumluyorlardı. Ortak, özel bir şeyin varlığına inananlar, Platon ve Aristo’nun klasik geleneğine güveniyorlardı. Onları “realistler” olarak adlandırılmaya başladılar, yani “evrensellerin gerçekliğini” kabul edenler. “Realistlerin” en önemli temsilcisi Thomas Aquinas ve genel olarak Dominik rahiplerinin geleneğiydi.
Yalnızca ayrı ayrı şeylerin ve varlıkların gerçek olduğuna inananlar, Latince “nomen” (ad)den oluşan “nominalistler” (adcılar) kelimesiyle anılmaya başlandılar. “Özü ikiye katlamama” şartı, tam olarak “nominalizmin” ana savunucularından biri olan İngiliz filozof Ock- hamlı William’a dayanır. Daha önce aynı fikirler John Roscelin tarafından savunuldu. Ve ilk aşamada “realistler” kazanmış ve “adcıların” öğretileri anathema edilmiş olsa da, daha sonra Batı Avrupa felsefesinin yolları, özellikle Yeni Çağ, Ockham’m izinden ilerledi.
“Adcılık” hem ideolojide hem de ekonomide liberalizmin geleceğinin temelini attı. Buradaki insan sadece bir birey olarak düşünülüyordu, başka bir şey değil ve tüm kolektif kimlik biçimleri (din, zümre, vb.) kaldırılmalıydı. Aynı şekilde bir eşya da, mutlak bir özel mülkiyet olarak, somut ayrı bir şey olarak görülüyordu ve bu eşya, kolayca herhangi bir bireysel mal sahibine mülkiyet olarak atfediliyordu.
Nominalizm, esas olarak İngiltere’de egemen oldu, Protestan ülkelerde yaygınlaştı ve yavaş yavaş Modern Çağ’m ana felsefi matrisi haline geldi - dinde (insanın Tanrı ile bireysel ilişkileri), bilimde (atomizm ve materyalizm), siyasette (burjuva demokrasisinin ön koşulları), ekonomide (piyasa ve özel mülkiyet), etikte (faydacılık, bireycilik, görecelik, pragmatizm) vb.

Kapitalizm: Birinci aşama

Adcılıktan başlayarak, Roscelin ve Ock- hamlı’dan Soros ve Biden’e kadar tarihsel liberalizmin tüm yolunu izleyebiliriz. Kolaylık

  • sağlamak için tüm bu tarihsel süreci üç aşamaya ayıralım.
  • îlk aşama, adcılığı din alanına sokmaktı. Katolikliğin (ve daha büyük ölçüde Ortodoksluğun) anladığı şekliyle Kilise’nin kolektif kimliğini Protestanlar, yalnızca kendi akima dayanarak ve her geleneği reddederek Kutsal Yazıları yorumlayabilecek ayrı ayrı bireylerle değiştirdi. Hıristiyanlığın pek çok yönü, ayinler, mucizeler, melekler, ölümden sonra gelen ödüller, dünyanın sonu vb. “rasyonel kriterleri” karşılamadığı için gözden geçirildi ve atıldı.
  • “îsa’nm mistik bedeni” olan Kilise yıkıldı ve alttan özgür rıza ile yaratılan ilgi kulüpleri tarafından değiştirildi. Bu, birbiriyle tartışan birçok Protestan tarikatını yarattı. Adcılığın en temel meyvelerini veren Avrupa’da ve İngiltere’de bu süreç bir şekilde yumuşatıldı ve en şiddetli Protestanlar Yeni Dünya’ya koştu ve orada kendi toplumunu yarattı. Daha sonra, metropol ile mücadelenin ardından Amerika Birleşik Devletleri ortaya çıktı.

Kilise’nin bir “kolektif kimlik” (ortak bir şey) olarak yok edilmesine paralel olarak zümreler kaldırılmaya başlandı. Rahiplerin, aristokrasinin ve köylülerin sosyal hiyerarşisinin yerini belirsiz “şehirli” aldı ve “burjuva” kelimesinin asıl anlamı da buydu. Burjuvazi, Avrupa toplumunun diğer tüm katmanlarını yerinden etti. Ama en uygun “birey” burjuvaydı; soyu, aşireti ve mesleği olmayan, ancak özel mülkiyeti olan bir vatandaş. Ve yeni sınıf, tüm Avrupa toplumunu kendisi için yeniden inşa etmeye başladı.
Aynı zamanda “kolektif kimliğin” bir başka ifadesi olan Vatikan ve Batı Roma İmparatorluğu’nun uluslar üstü birliği de kaldırıldı. Ve onun yerine, egemen ulus devletler, yani bir tür “siyasi bireyler” temelinde bir düzen kuruldu. 30 yıllık savaşın sona ermesinden sonra Vestfalya Barışı tam da böyle bir düzeni sağlamlaştırdı.
В öylece 17. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Batı Avrupa’da bir burjuva sistemi, yani kapitalizm, temel özellikleriyle oluştu.

Yeni sistemin felsefesi büyük ölçüde Thomas Hobbes tarafından öngörülmüş ve John Locke, David Hume ve Immanuel Kant tarafından geliştirilmiştir. Bu ilkeler, Adam Smith tarafından ekonomik alana uygulandı ve bir ekonomik ideoloji olarak liberalizmin temeli atıldı. Aslında, adcılığın sistematik uygulanmasına dayanan kapitalizm, tutarlı bir sistemik dünya görüşü karakterini kazanmıştır. Bu aşamadan itibaren tarihin ve ilerlemenin anlamı, mantıksal sınırları zorlamaya varana kadar “bireyi kolektif kimliğin tüm biçimlerinden” kurtarmaktı.

20. yüzyıla gelindiğinde, sömürgeci dönemi boyunca, Batı Avrupa kapitalizmi küresel bir gerçeklik haline geldi. Bilim ve kültürde, siyasette ve ekonomide, Batı halkının ve güçlü Batı etkisi altına giren tüm insanlığın günlük düşüncelerinde adcılık yaklaşımı hâkim oldu.

20. yüzyıl ve küreselleşmenin zaferi: İkinci aşama

Yirminci yüzyılda kapitalizm yeni zorluklarla karşılaştı. Bu sefer, bunlar kolektif kimliğin alışılagelmiş biçimleri değillerdi (din, zümre, meslek vb.), ama yapay ve aynı zamanda bireyciliği reddeden ve yeni, kavramsal olarak birleştirilmiş kolektif kimlik biçimleriyle ona karşı çıkan modem teorilerdi (liberalizmin kendisi gibi).
Sosyalistler, sosyal demokratlar ve komünistler, liberallere sınıf kimliği ile karşı çıktılar ve dünyanın dört bir yanındaki işçileri dünya burjuvazisinin gücünü devirmeye çağırdılar. Bu stratejinin etkili olduğu ortaya çıktı ve bazı büyük ülkelerde (ancak bunlar, komünizmin kumcusu Karl Marx’m düşündüğü gibi endüstriyel olarak gelişmiş ve Batılı ülkeler değil) proleter devrimler kazandı.
Komünistlere paralel olarak, bu sefer Batı Avrupa’da, iktidar aşırı milliyetçi güçler tarafından ele geçirildi. Bu kez, “ulus” ya da “ırk” adına hareket ettiler, yine liberal bireyciliğe “ortak” bir şey ile - “kolektif var olma” ile karşı çıktılar.
Liberalizmin yeni muhalifleri artık önceki aşamalarda olduğu gibi geçmişin ataletiyle ilgili değil, Batı’da gelişen modemist projeleri temsil ediyorlardı. Ama aynı zamanda bireysellik ve adcılığın reddi üzerine inşa edilmişlerdi. Bu, öncelikle liberalizmin teorisyenleri olan Hayek ve öğrencisi Popper tarafından açıkça anlaşılmıştı. Onlar “komünistleri” ve “faşistleri”, “açık toplumun düşmanları” adı altında birleştirdi. Ve onlarla ölümcül bir savaş başlattı.
Kapitalizm, Sovyet Rusya’yı taktiksel olarak kullanarak başlangıçta faşist rejimlerle başa çıkmayı başardı ve bu, İkinci Dünya Savaşının ideolojik sonucuydu. 1980’lerin sonunda Batı ile Doğu arasında çıkan “Soğuk Savaş”, liberallerin komünistlere karşı kazandığı zaferle sona erdi.
Dolayısıyla bireyin, kolektif kimliğin tüm biçimlerinden kurtuluşu ve liberallerin anlayışında “ideolojik ilerleme” projesi başka bir aşamadan geçmiştir. 1990 Tarda liberal teorisyenler gerçekleşen “tarihin sonu” (F. Fukuyama) ve “tek kutuplu an” (C. Krauthamer) hakkında konuşmaya başladılar. Bu, kapitalizmin en ileri aşamasına, küreselleşme aşamasına girişinin bir kanıtı oldu. Aslında, Amerika Birleşik Devletleri’nde küreselleşme stratejisi egemen seçkinler arasında tam bu sırada zafer kazandı. Bu strateji, aslında Birinci Dünya Savaşında Wilson’un 14 noktasında işaretlenmişti; ancak Soğuk SavaşTn sonuçlarını takiben her iki partinin seçkinlerini birleştirdi - hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler, çoğunlukla “neo-mu- hafazakârlar” tarafından temsil edildi.

Cinsiyet ve post-hümanizm: Üçüncü aşama

Son ideolojik düşman olan sosyalist kampa karşı kazanılan zaferden sonra kapitalizm belirleyici çizgiye yaklaştı. Bireycilik, piyasa, insan hakları ideolojisi, demokrasi ve Batı değerleri küresel ölçekte kazandı. Görünüşe göre gündem yerine getirilmişti, artık hiç kimse “bireyciliğin” ve adcılığın yerine ciddi ve sistemik bir şey sunmuyordu.
Bu dönemde kapitalizm üçüncü aşamasına girdi. Daha yakından incelendiğinde, dış düşmanı yendikten sonra liberaller, iki başka kolektif kimlik biçimi keşfettiler. Her şeyden önce cinsiyet. Sonuçta, cinsiyet de kolektif bir şeydir: ya erkeksin ya da kadın. Bu nedenle, bir sonraki aşama, nesnel, esaslı ve geri alınamaz bir şey olan cinsiyetin yok edilmesiydi.
Cinsiyet, daha önce eskimiş ve ortadan kaldırılmış diğer tüm kolektif kimlik biçimleri gibi iptal edilmeliydi. Dolayısıyla cinsiyet siyaseti oluştu, cinsiyet kategorisi “isteğe” ve bireysel tercihlere bağlı bir şeye dönüştürüldü. Ve yine burada aynı adcılıkla karşılaşıyoruz: Öz neden ikiye katlansın? însan zaten birey olarak insandır, ancak cinsiyet keyfi olarak seçilebilir, tıpkı dini, mesleği, milleti ve yaşam tarzını seçerken yapıldığı gibi.
Bu, tam da 90’lı yıllarda SSCB’ye karşı kazanılan zaferden sonra liberal ideolojinin ana gündemi haline geldi. Evet, dış muhalifler cinsiyet siyasetin önünde durdu. Bunlar, geleneksel toplumun kalıntılarına, aile değerlerine vb. hâlâ ataletle sahip olan ülkeler ve Batı’daki muhafazakâr çevreler. Muhafazakârlara ve “homofoblara”, yani cinsiyetlerin varlığına ilişkin geleneksel görüşün savunucularına karşı mücadele, ilerici liberalizmin takipçilerinin yeni bir hedefi haline geldi. Pek çok solcu buna katılarak eski anti-kapitalist hedeflerini cinsiyet politikaları ve göçmenliği savunmayla değiştirdi.
Cinsiyet politikası normlarının kurumsallaşması ve Batı ülkelerindeki nüfusu atomize eden kitlesel göçün başarısı ile (ki bu aynı zamanda, bireyin kültürel, dini, sosyal veya etnik yönlerine bakmayan insan hakları ideolojisine tamamen uyuyor) liberallerin son adımı atıp insanı ortadan kaldıracakları aşikâr hale geldi.
Sonuçta, insan da aynı zamanda kolektif bir kimliktir; bu da, onun aşılması, ortadan kaldırılması, ilga edilmesi gerektiği anlamına gelir. Adcılığın ilkesi bunu gerektirir: “însan” yalnızca bir isim, boş bir hava sarsıntısı, keyfi ve dolayısıyla her zaman tartışmalı bir sınıflandırmadır. Sadece bir birey vardır ve insan olsun ya da olmasın, erkek olsun veya kadın olsun, dindar olsun veya ateist olsun, bu onun seçimine bağlıdır.
Dolayısıyla, hedeflerine doğru yüzlerce yıllık bir yolu geçmiş olan liberaller için son adım, insanları, kısmen de olsa, siborglar, Yapay Zekâ ağları ve genetik mühendisliğin ürünleriyle değiştirmek. Gender optional'dan sonra Human optional gelir.
Bu gündem, felsefede post-hümanizm, post- modernizm ve spekülatif gerçekçilik tarafından öngörülüyor ve teknolojik olarak her geçen gün daha gerçekçi hale geliyor. Fütürologlar ve tarihsel sürecin hızlanmasının destekçileri (ivmeciler), Yapay Zekânın temel parametrelerde insanla karşılaştırılabilir halde olacağı yakın geleceğe güvenle bakıyorlar. Buna Tekillik denir. Başlangıcın 10 ila 20 yıl içinde olacağı tahmin edilmektedir.

Liberallerin son savaşı

Biden’m Birleşik Devletler’deki zorlanarak elde edilmiş zaferi, tam da bu bağlamda değerlendirilmelidir. “Büyük Yeniden Başlatma” veya “Tekrar ve daha iyi inşa edelim” sloganı bu anlamdadır.
2000Terde küreselciler, ideolojik olmayan ama “medeniyetsel özellikte” bir dizi sorunla karşılaştılar. 90’larm sonlarından bu yana dünyada liberalizm, kapitalizm ve küreselciliğe meydan okuyabilecek neredeyse hiç doğru düzgün ideoloji kalmadı. Değişen derecelerde, ancak bu ilkeler herkes veya neredeyse herkes tarafından kabul edildi. Ancak, yine de liberalizm ve cinsiyet politikasının uygulanması ve ulus devletlerin Dünya Hükümeti lehine ortadan kaldırılma süreçleri birkaç yönde durakladı.
Nükleer silahları ve В atı’ya karşı tarihsel geleneği ve toplumda korunan bir dizi muhafazakâr geleneği olan Putin’in Rusya’sı buna giderek daha fazla direniyordu.
Çin, küreselleşme ve liberal reformlara aktif olarak dâhil olmasına rağmen, bunları siyasi sisteme uygulamak için acele etmedi; Komünist Parti’nin egemenliğini korudu ve siyasi liberalizasyonu reddetti. Ayrıca Şi Jinping yönetiminde Çin siyasetindeki ulusal eğilimler büyümeye başladı. Pekin, ulusal ve hatta medeniyetsel çıkarlarını sürdürmek için akıllıca “açık dünyayı” kullandı. Ve bu, küreselcilerin planında yoktu.İslam ülkeleri Batılılaşmaya karşı mücadelelerini sürdürdüler ve ablukaya ve baskıya rağmen (örneğin Şii İran gibi) Batı karşıtı ve liberal karşıtı rejimlerini korudular. Türkiye ve Pakistan gibi büyük Sünni devletlerin politikası В atı’dan giderek daha bağımsız hale geliyordu.

Avrupa’da, yerli AvrupalIların kitlesel göç ve cinsiyet politikalarından duyduğu rahatsızlığın büyümesinden bir popülizm dalgası yükselmeye başladı. Avrupa’nın siyasi elitleri, Davos Forumu’nun teorisyenleri Schwab veya Prens Charles’m raporlarında görülebileceği gibi tamamen küreselci stratejiye tabi kaldılar. Ancak toplumlarm kendileri harekete geçti ve bazen hükümete karşı düpedüz ayaklandı (Fransa’daki sarı yelek protestolarında olduğu gibi). Bazı yerlerde (örneğin İtalya, Almanya ya da Yunanistan’da) popülist partiler parlamentoya bile girmeye başladı.

Ve son olarak 2016’da bizzat Amerika Birleşik Devletleri’nde, küreselci ideolojiyi, uygulamayı ve hedefleri keskin ve açık eleştirilere maruz bırakan Donald Trump başkan olmayı başardı. Ve Amerikalıların yaklaşık yarısı tarafından desteklendi.
Küreselcilerin gözünde tüm bu küreselleşme karşıtı eğilimler, korkunç bir tablo haline geldi: Adcıların ve liberallerin, görünüşte değişmeyen ilerlemesiyle geçen yüzyılların tarihi sorgulandı. Bu, sadece herhangi bir siyasi rejim için felaket değildi. Bu, liberalizmi sona erdirecek bir tehditti.
Küreselleşme teorisyenleri bile bir şeylerin yanlış olduğunu hissettiler. Bu yüzden Fukuyama, “tarihin sonu” tezinden vazgeçti ve ulus devletleri liberal seçkinlerin egemenliği altında tutmayı önerdi; böylece sert yöntemlere dayanarak kitlelerin post-hümanizme nihai dönüşümü daha iyi hazırlanacaktı. Başka bir küreselci Charles Krauthammer, genel olarak “tek kutuplu anm” bittiğini ve küreselci elitlerin bundan yararlanamadıklarını belirtti.
Küreselci elitlerin temsilcileri, son 4 yılı böylesine panik ve neredeyse histerik bir durum içerisinde geçirdiler. Ve bu nedenle, Trump’ı ABD Başkanlığından indirme meselesi onlar için bir ölüm kalım meselesiydi. Trump görevini sürdürmüş olsaydı, küreselci stratejinin çöküşü geri döndürülemez olurdu. Ancak Biden, doğru ve yalanlarıyla Trump’ı kovmayı ve destekçilerini şeytanlaştırmayı başardı. “Büyük Yeniden Başlatma”nm (Great Reset) başladığı yer burası. Aslında, bunda yeni bir şey yok. Bu, liberal ideoloji ve adcı felsefe ruhuyla yorumlanan Modem Çağı Batı Avmpa medeniyetinin ana vektörünün yönünde bir devamdır. Çok az şey kaldı: Bireyleri kolektif kimliğin son biçimlerinden kurtarmak - toplumsal cinsiyetin ortadan kaldırılmasını tamamlamak ve post-hümanist bir paradigmaya geçmek.
Yüksek teknolojilerin başarıları, toplumlarm sosyal ağlara (şimdi görüldüğü gibi, liberal elitler tarafından açıkça totaliter ve katı bir şekilde kontrol ediliyor) entegrasyonu ve kitleleri izleme ve etkileme yöntemlerinin geliştirilmesi, küresel liberal hedefi oldukça yakın kılıyor. Ancak bu belirleyici atılımı yapmak için hızlı bir şekilde (bunun artık neye benzediğine dikkat etmiyorlar) tarihin sonuna giden yolu temizlemeye ihtiyaç duyuyorlar. Bu, Tmmp’ın indirilmesinin diğer tüm engellere saldırmak için bir işaret olduğu anlamına geliyor.
Tarih ölçeğinde yerimizi böyle belirledik. Ve böylece, “Büyük Yeniden Başlatma”nm ne olduğu hakkında daha iyi bir fikir edindik. Bu, “son savaş”m başlamasından başka bir şey ifade etmiyor. Adcılık, liberalizm, bireysel kurtuluş ve sivil toplum mücadelelerinde küreselciler kendilerini, kitlelere ilerleme, bin yıllık önyargılardan kurtuluş, yeni fırsatlar ve hatta muhtemelen fiziksel ölümsüzlük ve genetik mühendisliğinin mucizelerini getiren “ışığın savaşçıları” olarak görüyorlar. Onların gözünde onlara karşı çıkan herkes “karanlığın güçlerini” temsil eder. Ve bu mantığa göre, “açık toplumun” düşmanlarıyla tüm ciddiyetiyle mücadele edilmelidir. “Düşman teslim olmazsa, yok edilir.” Ve düşman, liberalizmi, küreselciliği, bireyciliği ve adcılığı tüm tezahürleriyle sorgulayan kişidir. Bu liberalizmin yeni etiği. Kişisel bir şey değil. Herkesin liberal olma hakkı vardır ama hiç kimsenin liberal olmama hakkı yoktur. 

ABD’DE BÖLÜNME: TRUMPİZM VE DÜŞMANLARI

Düşman içerde

Ockhamlı’dan В iden’a liberalizmin genel tarihinde, daha sınırlı bir bağlamda, Demokratların 2020-2021 kışında Beyaz Saray için verilen savaşta Trump’tan aldıkları zafer de büyük bir ideolojik öneme sahip. Bu, öncelikle Amerikan toplumunun kendi içinde ortaya çıkan süreçlerden kaynaklanmaktadır.
Gerçek şu ki, SSCB’nin düşüşünden ve 20. yüzyılın 90’larmda “tek kutuplu anm” başlangıcından sonra küresel liberalizmin dış rakipleri ortadan kayboldu. En azından iyimser “tarihin sonu” beklentisi bağlamında öyle görünüyordu. Bu tür tahminler erken çıkmış olsa da, genel olarak Fukuyama, sadece geleceğin gelip gelmediğini merak etmedi, tarihin liberal yorumunun mantığını sıkı bir şekilde takip etti ve bu nedenle, belirli istisnalara rağmen analizi genellikle doğruydu. Aslında tüm insanlıkta, bir dereceye kadar liberal demokrasi normları oluşturulmuştur: piyasa, seçimler, kapitalizm, “insan haklarının” tanınması, “sivil toplum” normları, teknokratik dönüşümleri benimseme ve başta dijital olmak üzere yüksek teknolojileri geliştirme ve uygulama sürecine dâhil olma arzusu. Birisi küreselleşmeden nefret etmeye devam ederse, liberal ilerleme tarafından “mutlu” olmaya istekli olmadığı için basit bir atalet içinde olduğu sayılır.
Başka bir deyişle, ideolojik bir muhalefet değil, sadece can sıkıcı bir engeldi. Medeniyet farklılıkları aşama aşama yok olacaktı. Çin, Rusya ve İslam Dünyası tarafından benimsenen kapitalizm, er ya da geç siyasi demokratikleşme, ulusal egemenliğin zayıflaması süreçlerini beraberinde getirecek ve sonunda bir dünya sisteminin, yani Dünya Hükümetinin benimsenmesine yol açacaktı. Bu bir ideolojik mücadele meselesi değil, bir zaman meselesiydi.
îşte bu bağlamda, küreselciler ana programlarını ilerletmek için daha ileri adımlar attılar - kolektif kimliğin tüm kalıntı biçimlerinin ortadan kaldırılması. Bu, esas olarak, Avrupa ve Amerika dâhil olmak üzere Batı
toplumlarmm kültürel kimliklerini kesin olarak bulanıklaştırmak için tasarlanan toplumsal cinsiyet politikalarının yanı sıra artan göç dalgalarıyla da ilgiliydi. Böylece, küreselleşmenin ana darbesi kendi tarafına geldi. Bu bağlamda Batı’da “iç düşman” oluşmaya başladı. Bunlar, cinsiyet kimliğinin, kültürel geleneğin kalıntılarına, (göç yoluyla) yok edilmesine ve orta sınıfın konumunun zayıflamasına karşı isyan eden güçlerdi. Yaklaşan Tekilliğin post-hü- manist ufku ve insanların Yapay Zekâ ile yer değiştirmesi de giderek daha fazla korkuya neden oldu. Ve felsefi düzeyde, her entelektüel, Postmodernizm ve spekülatif gerçekçiliğin paradoksal sonuçlarını kabul etmedi.
Buna ek olarak, Modernin eski normları bağlamında yaşayan Batılı kitleler ile liberal terimlerle anlaşılan sosyal, kültürel ve teknolojik ilerlemeyi her ne pahasına olursa olsun hızlandırmak için çabalayan küreselci elitler arasında açık bir çelişki ortaya çıktı. Yeni bir ideolojik düalizm böylece şekillenmeye başladı; bu sefer Batı’nm içinde, onun dışında değil. “Açık toplumun” düşmanları artık Batı medeniyetinde ortaya çıktı. Bunlar, liberallerin son düşüncelerini reddedenler ve toplumsal cinsiyet politikasını, kitlesel göçü, ulus devletlerin ve egemenliğin kaldırılmasını kabul etmeyenlerdi. Aynı zamanda, topluca “popülizm” (veya “sağcı popülizm”) olarak adlandırılan bu tür büyüyen direniş, aynı liberal ideolojiye, yani kapitalizm ve liberal demokrasiye dayanıyordu, ancak bu “değerleri” ve “kılavuzları” eski anlamıyla yorumluyorlardı, yeni anlamıyla değil.
Burada özgürlük, sadece politik doğruluk normlarına uymak değil, herhangi bir görüşe sahip olma özgürlüğü olarak anlaşılıyordu. Demokrasi, çoğunluğun iktidarı olarak yorumlanıyordu. Cinsiyeti değiştirme özgürlüğü, aile değerlerine sadık kalma özgürlüğü ile aynı düzeydeydi. Batı toplumlarma entegre olma yeteneklerini kanıtlayan göçmenleri kabul etme isteği, kolonyal geçmiş için her yeni gelenden sürekli bir özür eşliğinde, ayrım gözetmeksizin herkesin kabulünden kesinlikle farklıydı.
Yavaş yavaş küreselcilerin “iç düşmanı” ciddi boyutlara ve büyük etkiye ulaştı. Eski demokrasi yenisine meydan okudu.

Trump ve zavallıların isyanı

Bu, 2016’da Donald Trump’m seçilmesiyle sonuçlandı. Trump, seçim kampanyasını Amerikan toplumundaki bu ayrım üzerine kurdu. Küreselci partiden aday olan Hillary Clinton, pervasızca Trump taraftarlarını, yani “iç düşmanı”, “deplorables”, yani “zavallılar”, “acınacaklar” olarak niteledi. “Zavallılar” ise yanıt olarak TrumpT seçti.
Dolayısıyla liberal demokrasi içindeki bölünme, en önemli siyasi ve ideolojik gerçek haline geldi. Demokrasiyi “eski anlamda” (çoğunluğun iktidarı olarak) yorumlayanlar, yeni yoruma (güya “faşizm” veya “Staliniz- m”e yol açan popülist bir bakış açısına eğilimli çoğunluğa karşı azınlıkların iktidarı olarak) başkaldırmakla kalmadı, zafer elde edip adaylarını Beyaz Saray’a getirmeyi başardı.
Trump, kendi adına, “Bataklığı kurutma” (drain the Swamp), yani küreselci stratejisinde liberalizmi sona erdirme ve “Amerika’yı yeniden Büyük yapma” (Make America great again) niyetini açıkladı. “Tekrar” (again) kelimelerine dikkat edelim. Trump, ulus devletler çağma dönmek, yani tarihin gidişatına (liberallerin anladığı şekliyle) karşı bir dizi adım atmak istiyordu. Yani “eski güzel dün”, “küreselci bugün” ve “post-hümanist yarm”a karşı koyuluyordu.
Sonraki 4 yıl küreselciler için gerçek bir kâbustu. 4 yıl boyunca küreselcilerin kontrolündeki medya, TrumpT olası tüm günahlarla suçladı. Ruslara çalıştığı iftirasına varana kadar. “Ruslar” da “güzel yeni dünyayı” reddetmekte ısrar etti; uluslar üstü kumruların güçlendirilmesini (Dünya Hükümetine kadar) sabote etti ve geylerin yürüyüşlerini engelledi.
Liberal küreselleşmenin tüm muhalifleri mantıksal olarak bir grup oluştumyordu; yalnızca Putin, Şi Jinping, bazı îslami liderleri değil, aynı zamanda -bir düşünün!- “özgür dünya”nm bir numaralı adamı Amerika Birleşik Devletleri Başkanı. Küreselciler için bu bir felaketti. Renkli devrim, kışkırtılmış ayaklanmalar, sahte oy pusulaları ve daha önce sadece diğer ülkelere ve ABD’nin istenmeyen rejimlere uyguladığı oy sayma yöntemlerini kullanarak TrumpT iktidardan indirmeden, kendilerini rahat hissedemediler. Ancak bundan sonra, yine Beyaz Saray’da yönetimi ele geçirdikten sonra, küreselciler kendini iyi hissetmeye başladı. Ve tekrar eski işlerine devam ettiler. Ancak onlar için “eski” (build back), Tmmp öncesi zamanlara, “tek kutuplu an”a geri dönüş anlamına geliyordu.

Trumpizm

Trump, 2016 yılında hiçbir Avrupalı liderin yapamadığı bir popülizm dalgasını kontrol edebildi. Bu nedenle, liberal küreselleşmeye karşı çıkmanın sembolü oldu. Evet, bu alternatif bir ideoloji değildi, sadece liberalizmin (ve adcılığın) mantığından ve hatta metafiziğinden çıkarılan son sonuçlara karşı çaresiz bir direnişti. Trump, kapitalizme veya demokrasiye değil, yalnızca onların son aşamada edindikleri biçimlere ve kademeli ve tutarlı uygulamalarına meydan okuyordu. Ancak bu, Amerikan toplumunda köklü bir bölünmeyi işaret etmek için yeterliydi.
Donald Trump’m kişiliğinin ölçeğini birçok yönden aşan “Trumpizm” olgusu bu şekilde gelişti. Trump, küreselleşme karşıtı protesto dalgası üzerinde oyununu oynadı. Ancak ideolojik bir figür olmadığı da oldukça açık. Ama yine de muhalefet bloku onun etrafında oluşmaya başladı. “In Trump we trust” (Trump’a inanıyoruz) kitabını yazan Amerikalı muhafazakâr kadın Ann Coulter, daha sonra akidesini, “in Trumpism we trust” (Trumpizme inanıyoruz) şeklinde yeniden biçimlendirdi.
Trump’m kendisi değil, küreselcilere yönelik çatışma çizgisi Trumpizmin çekirdeği haline geldi. Başkan olarak Trump, her zaman kendisi tarafından formüle edilen görevin seviyesinde değildi. Ve dahası, “Bataklığın kurutulmasına” ve “küreselciliğe” karşı zafere yaklaşamadı bile. Ancak buna rağmen, küreselci seçkinlerin ve onlarla ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olan Büyük Finans ve Büyük Teknoloji temsilcilerinin yarattığı tehlikeyi fark eden veya sadece hissedenler için bir çekim merkezi haline geldi.

Böylece Trumpizmin çekirdeği şekillenmeye başladı. Bu süreçte, Trump desteklemek için geniş gençlik katmanlarını ve farklı muhafazakâr kesimleri harekete geçiren Amerikalı muhafazakâr entelektüel Steve Bannon önemli bir rol oynamıştır. Bannon’un kendisi, Julius Evola gibi ciddi anti-modernist yazarlardan ilham aldı ve bu nedenle küreselleşme ve liberalizme karşı muhalefetinin daha derin kökleri vardı.

Ardışık paleo-muhafazakârlar-izolasyoncu- lar ve milliyetçiler (Peter Buchanan, Ron Paul) - Trumpizmde önemli bir rol oynadılar. Ve aynı zamanda, 1980’lerden beri neo-muhafa- zakârlar (sağdaki küreselciler) tarafından dışlanan anti-liberal ve anti-modernist (bu nedenle, temelde küreselleşme karşıtı) felsefenin taraftarları - Richard Weaver ve Russell Kirk.

Ağ örgütü QAnon’un temsilcileri, liberalizme, demokratlara ve küreselcilere karşı eleştirileri komplo teorisi biçimine yerleştirdiler ve “Trumpistlerin” kitlesel seferberliğinin temsilcisi oldular. Seks skandallarma, pedofiliye, yolsuzluğa ve satanizme bulaşan küreselcilere yönelik suçlamaları ve ifşa edişleri kendi ağlarında yayınlıyorlardı.
İnsanlıkta muzaffer bir şekilde yayılmasının son aşamalarında ortaya çıkan liberal ideolojinin korkunç doğası hakkmdaki hislerine sadık kalarak QAnon taraftarları, derinlemesine felsefi ve ideolojik analize pek meyilli olmayan ortalama Amerikalı ve kitle bilinci düzeyinde bir formülasyonda bulunmuşlar. Buna paralel olarak QAnon etkisini genişletti, ancak aynı zamanda liberal karşıtı eleştiriye grotesk özellikler verdi.
Kitlesel komplo popülizminin öncüsü olarak QAnon’un destekçileri, 6 Ocak’ta çalınan seçimlerden öfkelenen Trump destekçileri Capitol’a girdiğinde protestoların başında yer almışlardı. Herhangi bir hedefe ulaşamadılar, ancak sadece Biden ve Demokratlara, her muhafazakârı “aşırılık yanlısı” ile eşit tutmak, “Trumpizmi” ve küreselleşmenin tüm muhaliflerini daha fazla şeytanlaştırmak için bir bahane verdiler. Bunu bir tutuklama dalgası izledi ve en tutarlı “yeni demokratlar”, Trump taraftarlarını uçak bileti satın alma imkânı da dâhil olmak üzere tüm sosyal haklardan mahrum etmeyi teklif etti.
Sosyal ağlar, liberal elitin destekçileri tarafından düzenli olarak izlendiğinden, neredeyse tüm ABD vatandaşları ve onların siyasi tercihleri hakkında bilgi toplamak onlar için bir sorun değildi. Dolayısıyla, Biden’in Beyaz Saray’a gelişi, liberalizmin açıkça totaliter özellikler kazanmasıyla işaretlendi.
Bundan böyle, Trumpizm, popülizm, aile değerlerinin korunması ve muhafazakârlık ya da küreselci liberalizmin kurulumları ile ayrışma, ABD’de neredeyse suç olarak sayılıyor, hate speech veya “faşizm” ile eşit tutuluyor. Yine de Trumpizm, Biden’in zaferiyle ortadan kalkmadı. İçinde, bir dereceye kadar, son seçimlerde Donald Trump’a oy verenler vardı ve bu, 70 milyondan fazla oydu. Dolayısıyla Trumpizmin Trump ile bitmeyeceği çok açıktır. ABD nüfusunun yarısı aslında kendisini radikal bir muhalefet konumunda buluyor ve Trumpistlerin en tutarlıları, küreselleşmenin tam kalesinde, yeraltmdaki küreselleşme karşıtlığının çekirdeğini oluşturuyor.
Benzer bir şey, popülist hareketlerin ve partilerin kendilerini giderek daha fazla muhalif olarak tanıdığı, tüm haklarından mahrum bırakıldığı ve bariz bir küreselci diktatörlük koşulları altında ideolojik zulme maruz kaldığı Avrupa ülkelerinde de oluyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nde yeniden iktidarı ele geçiren küreselciler, önceki 4 yılı, “üzücü bir yanlış anlama” olarak sunmak ve zaferlerini nihai bir “normalliğe dönüş” olarak ilan etmek isteseler de nesnel tablo bundan son derece uzaktır. Ona karşı ve ideolojisine karşı, sadece farklı bir medeniyet kimliğine sahip ülkeler değil, aynı zamanda kendi nüfusunun yarısı da yavaş yavaş durumun ciddiyetinin farkına varmaya ve ideolojik bir alternatif aramaya başlıyor.
Biden, Amerika Birleşik Devletleri’nin yönetimini işte bu koşullar içinde devraldı. Amerikan toprağı küreselcilerin ayaklarının altında yanıyor. Ve bu, “son savaş” durumuna özel, ek bir boyut kazandırıyor. Doğu’ya karşı Batı değil, herkese karşı ABD ve NATO değil. İnsanlığa karşı liberaller. Ve bu insanların içine, Batı topraklarında bulunan ve kendi küreselci seçkinlerinden giderek daha fazla uzaklaşan insanlığın bir kesimi de dâhildir. Bu, savaşın başlangıç koşullarını belirleyen şeydir.

Birey ve dividuum

Bir önemli nokta daha açıklığa kavuşturulmalıdır. Tüm liberalizm tarihinin, bireyin kolektif kimliğin tüm biçimlerinden kademeli olarak kurtuluşunu temsil ettiğini gördük. Bu, adcılığın mantıksal olarak kusursuz uygulama sürecindeki son aşaması, post-hümanizme geçiş ve insanlığın olası bir (bu sefer post-in- san) makinelerin medeniyetiyle değiştirilmesi olacaktır. Mutlak bir şey olarak ele alındığında tutarlı bireycilik tam da buna yol açıyor. Ancak burada liberal felsefe temel bir paradoksa yaklaşıyor. Bireyin cinsiyet politikasının onu hazırladığı gibi insan kimliğinden kurtuluşu, bilinçli ve kasıtlı olarak bir kişiyi sapkın bir canavara dönüştürdükten sonra bunun yerine gelecek ilerici (!) yaratığın bir birey olarak kalmasını garanti edemiyor. Dahası, hem dijital ağa teknolojilerinin ve genetik mühendisliğinin gelişimi hem de Post-modemizmin doruk noktası olan nesne yönelimli ontolojinin kendisi, “yeni yaratık”m “hayvan” değil “makine” olacağı gerçeğine yol açmaktadır. Bu, büyük olasılıkla kişisel anıların yapay olarak korunmasıyla (simüle edilmesi oldukça kolay) sağlanacak olan “ölümsüzlükle” bağlantılıdır. Böylelikle, bir bütün olarak liberalizmin tüm programının tamamlanması sonucunda oluşacak geleceğin bireyi, liberal ilerlemenin asıl görevi olan bireyselliği garanti edemeyecektir. Geleceğin liberal yaratığı, teoride bile, hiçbir şekilde birey olamıyor, yani “bölünmez” bir şey olamıyor, tam tersine, “dividuum”, yani bölünebilir ve değiştirilebilir parçalardan oluşan bir şey oluyor. Makineler böyledir, bir parça kombinasyonundan oluşur.
Teorik fizikte, uzun zamandır “atomlar” teorisinden (yani “maddenin bölünmez birimleri”) parçacıklar teorisine bir geçiş olmuştur (“bir bütünün parçaları” olarak değil, “bütün- süz parçalar” olarak düşünülen). Birey, bir bütün olarak, yeniden birleştirilebilen veya birleştirilemeyen, ancak bir biyo-yapıcı olarak kullanılan bileşen parçalarına ayrılabilir.
Modern bilim kurguda bol miktarda bulunan mutantlarm, kimeralarm ve canavarların imgeleri, geleceğin hayal edilen (ve bu nedenle bir anlamda beklenen ve hatta planlanan) versiyonlarının çoğunda barınmaktadır. Postmoder- nistler ve spekülatif realistler buna zaten zemin hazırladılar ve bir bütün olan insan vücudunu, “organların parlamentosu” fikrine değiştirmeyi öneriyorlar (B. Latur). Böylece, birey, biyolojik bir birim olarak bile başka bir şeye dönüşecek, tam olarak mutlak somutlaşmaya ulaştığı anda mutasyona uğrayacaktır.
İnsanlığın liberal bir anlayışta ilerlemesi, kaçınılmaz olarak insanlığın ortadan kaldırılmasıyla sonuçlanır.
Küreselleşme ve liberalizme karşı mücadele yoluna girenlerin çok belirsiz bir şekilde de olsa şüphelendiği şey bu. Ve QAnon ve onların özelliği olan liberal karşıtı komplo teorileri, gerçeği saptırsalar da ve liberaller bu grotesk şeklindeki şüphelerini kolayca reddetseler de hakikat çok daha korkunç.
“Büyük Yeniden Başlatma” gerçekten de insanlığı ortadan kaldırmaya yönelik bir plandır. Son aşamasına getirilen liberal yorumlamayla “ilerleme” çizgisinin mantıksal olarak şu sonuca varacağı kesindir: Bireyi, kolektif kimliğin tüm biçimlerinden kurtarma arzusu, bireyin kendisinden kurtulmasıyla sonuçlanıyor.

BÜYÜK UYANIŞ (GREAT AWAKENING)

Büyük Uyanış: Gecede bir çığlık

“Büyük Yeniden Başlatma” tezinin tam tersi olan “Büyük Uyanış” {Great Awakening) tezine yaklaştık.
Bu slogan, ilk olarak TrumpTn Başkanlığının ilk aşamasında, küreselci sansüre ve sosyal ağlardan dışlanmaya maruz kalan alternatif televizyon kanalı InfowarsTn sunucusu Alex Jones ve QAnon aktivistleri tarafından ortaya atıldı (Amerika’daki küreselleşme karşıtlarının temsilcileri). Bunun tam olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleşmiş olması önemlidir; burada küreselci seçkinler ile sadece 4 yıl boyunca Başkanlığı (ki bu Başkan idari engeller ve kendi ideolojik ufkunun sınırları içindeydi) elde eden popülistler arasında şiddetlenme arttı. Ve ciddi bir ideolojik ve felsefi birikime sahip olmayan küreselleşme karşıtları, modern dünyada ortaya çıkan en önemli süreçlerin özünü kavramayı başardılar. Liberal elitlerin, planlarını sonuca vardırma kararlılığının (doğrudan diktatörlüğü, büyük ölçekli baskıyı, topyekûn bir dezenformasyon kampanyalarını ve tüm diğer yöntemleri da kullanarak) bir ifadesi olarak küreselleşme, liberalizm ve “Büyük Yeniden Başlatma”, sürekli artan ve bilinçli hale gelen bir dirençle karşılaştı.
Alex Jones, programlarını aynı tezahüratla bitiriyor: “You are Resistance!” (Direniş sen- sin!). Aynı zamanda, Alex Jones veya QAnon aktivistleri, kesin olarak belirlenmiş bir dünya görüşlerine sahip değiller. Bu anlamda, Hillary Clinton’m çok ağır bir şekilde aşağıladığı halk kitlelerinin, yani “zavallıların” temsilcileridirler. Uyanan şey liberalizmin ideolojik muhalifi değil, kapitalizmin düşmanı değil, demokrasinin ideolojik muhalifi değil. Muhafazakâr bile değiller. Bunlar sadece sıradan ve basit insanlar. Fakat ... insan olmak ve insan olarak kalmak isteyen insanlar. Yani özgürlüğe, cinsiyete, kültüre ve vatanlarıyla, çevredeki dünyayla, insanlarla canlı somut bağlara sahip olmak...
“Büyük Uyanış”, seçkinler ve entelektüeller hakkında değildir, halk, kitleler, insanlar hakkındadır. Ve söz konusu Uyanış ideolojik analizle ilgili değil. Bu, felsefede pek yetkin olmayan kitlelerin kendiliğinden tepkisidir; kesimi bekleyen sığırlarken birdenbire kaderlerinin zaten yöneticiler tarafından kararlaştırıldığını ve gelecekte insanlar için daha fazla yer olmadığını fark edenlerdir.
“Büyük Uyanış” spontane, büyük ölçüde bilinçsiz, içgüdüsel ve kördür. Bu henüz bir anlayışa, sonuca, derin bir tarihsel analize doğru çıkış değildir. Capitol görüntülerinde gördüğümüz gibi, Trumpizm aktivistleri ve QAnon üyeleri, Marvel TV dizisindeki çizgi roman karakterleri veya süper kahramanlara benziyorlardı. Komplo teorileri, küreselleşme karşıtlığının çocukluk hastalığıdır. Ancak öte yandan bu, temel bir tarihsel sürecin başlangıcıdır. Liberal anlayışla tarihin gidişatına karşı bir kutup bu şekilde ortaya çıkıyor.
Bu nedenle, acele edip “Büyük Uyanış” tezini, ideolojik ayrıntılarla, yani temel muhafazakârlık (dini dâhil), gelenekçilik, Marksist sermaye eleştirisi veya anarşist protesto uğruna protesto ile yüklememelisiniz. “Büyük Uyanış”, aynı zamanda daha organik, daha kendiliğinden oluşan ve tektonik bir şeydir. Böyle - ce insanlık, kaçınılmaz sonunun yakınlığının farkında olarak birdenbire aydınlanır. îşte bu yüzden “Büyük Uyanış” çok ciddi bir şey. Ve bu yüzden “Büyük Uyanış”, liberalizmin alacakaranlığının en yoğun olduğu medeniyet olan Amerika Birleşik Devletleri’nden geliyor. Bu, cehennemin merkezinden, karanlık geleceğe kısmen giren bölgeden gelen bir çığlıktır.
“Büyük Uyanış”, insan kitlelerinin “Büyük Yeniden Başlama”ya kendiliğinden verdiği tepkidir. Elbette bu konuda şüpheci olabilirsiniz. Liberal seçkinler, özellikle bugün, tüm büyük medeniyet süreçlerini kontrol altında tutuyorlar. Dünyanın finansmı yönetiyorlar ve sınırsız emisyondan tutun da finansal araçlar ve yapılarla ilgili her türlü sahtekârlığa varana kadar her şeyi yapabiliyorlar. Tüm Amerikan askerî makinesini ve NATO müttefiklerini kontrol ediyorlar. Biden, son yıllarda neredeyse parçalanan bu yapıda Washington’un etkisini tekrar güçlendirmeyi vaat ediyor. Neredeyse tüm Yüksek Teknoloji devleri, liberallere tabidir - bilgisayarlar, iPhone Tar, sunucular, telefonlar ve sosyal ağlar, küreselci kulübe ait birkaç tekelci tarafından sıkı bir şekilde kontrol ediliyor. Bu, Büyük Verinin, yani dünyanın neredeyse tüm nüfusu hakkmdaki tüm bilgi hacminin bir sahibi olduğu anlamına gelir. Teknoloji, araştırma merkezleri, dünya eğitimi, kültür, medya, tıp ve sosyal hizmetler tamamen onların elinde. Ülkenin hükümetlerindeki ve güç çevrelerindeki liberaller dünya ağlarının organik bileşenleridir, hepsi aynı merkeze sahiptir. Batılı ülkelerin gizli servisleri ve işe alınmış veya rüşvet verilmiş, işbirliği yapmaya zorlanmış veya gönüllü olarak işbirliği yapmaya karar vermiş diğer rejimlerdeki ajanlar küreselciler için çalışıyor.

Böyle bir durumda, “Büyük Uyamş”m taraftarları küreselleşmeye karşı nasıl bir ayaklanma yapacaklar? Herhangi bir kaynağa sahip olmadan dünya elitiyle etkili bir şekilde nasıl yüzleşilir? Hangi silah kullanılmalı? Hangi strateji izlenmeli? Üstelik hangi ideolojiye güvenmek gerekir? Çünkü dünyanın dört bir yanındaki liberaller ve küreselciler birleşmiş ve ortak bir fikre, ortak bir hedefe ve tek bir çizgiye sahipler. Muhalifleri ise sadece farklı toplumlara değil, aynı toplumda bile dağılmış durumda. Ve elbette, muhalefet saflarındaki bu çelişkiler, iktidardaki elitler tarafından daha da şiddetlendirilir. Bu nedenle Müslümanlar Hıristiyanlara, solcular sağıcılara, AvrupalIlar Ruslara veya Çinlilere karşı kışkırtılıyor. Ama “Büyük Uyanış” bu yüzden değil, tüm bunlara rağmen gerçekleşiyor. Liberallere karşı insanlığın kendisi, eidos olarak insan, genel olarak insan, kolektif bir kimlik olarak insan ve hemen tüm biçimleriyle (organik ve yapay, tarihî ve yenilikçi, Doğu ve Batı) ayaklanıyor.

“Büyük Uyanış” daha yeni başlıyor. Henüz doğru düzgün başlamadı bile. Ama bir isme sahip olması ve bu ismin ideolojik ve tarihî dönüşümlerin merkezinde (ABD’de), Trump Tn dramatik yenilgisinin, Capitol’ün umutsuzca ele geçirilmesinin ve küreselcilerin hem teorilerinin hem de pratiklerinin daha totaliter özünü gizlemedikleri dönem yükselen liberal baskı dalgasının eşiğinde oluşması büyük bir önem içeriyor.

“Büyük Yeniden Başlatma” karşısında “Büyük Uyanış”, insanlığın egemen liberal elitlere karşı ayaklanmasıdır. Üstelik bu, İnsanın ebedi düşmanına, bizzat insanoğlunun düşmanına karşı isyanıdır.
“Büyük Uyanış”ı ilan edenler varsa, formülleri ne kadar naif görünürse görünsün, hiçbir şeyin bitmiş olmadığı, direnişin özünün kitleler arasında olgunlaştığı, harekete geçmeye başladıkları anlamına geliyor. Bu andan itibaren dünya çapındaki ayaklanmanın tarihi başlar, “Büyük Yeniden Başlatma”ya ve takipçilerine karşı ayaklanma.

“Büyük Uyanış”, Tekilliğin eşiğinde bir bilinç parlamasıdır. Geleceğin içeriği ve yönü hakkında alternatif bir karar vermek için son fırsat. İnsanları yeni varlıklarla, dividuumlar- la tamamen değiştirmek, yukarıdan bir güçle kolayca dayatılamaz. Elitler insanlığı baştan çıkarmalı, tam net olmasa da rızasını almalı. “Büyük Uyanış” buna kararlı bir şekilde “hayır!” demeye çağırıyor.

Bu, savaşın sonu değil, savaş bile değil. Üstelik bu bir başlangıç da değil. Ancak bu, böyle bir başlangıcın olasılığıdır. İnsanlık Tarihinde yeni bir Başlangıç. Tabii ki, “Büyük Uyanış” hazır değil.

Gördüğümüz gibi, bizzat Amerika Birleşik Devletleri’nde liberalizmin muhalifleri (hem Trump hem de Trumpistler), liberal demokrasinin son aşamasını reddetmeye hazırlar, ancak tam teşekküllü bir kapitalizm eleştirisini düşünmüyorlar bile. Yaklaşmakta olan kötü yarma karşı dün ve bugünü savunuyorlar. Ama tam teşekküllü bir ideolojik ufuktan yoksunlar. Aynı liberal demokrasinin bir önceki aşamasını, aynı kapitalizmi, sonraki ve daha ilerdeki aşamalardan kurtarmaya çalışıyorlar. Ve bu kendi içinde bir çelişki içeriyor.
Modern sol, kapitalizm eleştirisinde sınırlara da sahiptir; hem materyalist bir tarih anlayışını paylaştıkları için (Marx, dünya kapitalizminin oluşması gerektiğini düşünüyordu, böylece dünya proletaryası oluşup onu yıkacaktı) hem de son zamanlarda sosyalist ve komünist hareketler liberaller tarafından ele geçirilip kapitalizme karşı sınıf savaşı vermek yerine, göçmenleri, cinsel azınlıkları korumaya ve hayali “faşistler” ile mücadele etmeye doğru yönlendirildikleri için.
Sağcılar ise, diğer medeniyetlerin halklarının kendileri ile aynı çaresiz durumda olduklarını görmeden, ulusal devletleri ve kültürleriyle sınırlıdırlar. Modem zamanların şafağında ortaya çıkan burjuva ulusları, burjuva medeniyetinin işlevini yitirmiş organlarıdır. Bugün bu medeniyet, dün yarattığı şeyi yok ediyor ve ortadan kaldırıyor; ancak küreselcilere karşı olan insanlığın, parçalanmış ve çatışmalı bir durumda kalmasını sağlamak için ulusal kimliğin tüm kısıtlamalarını kullanıyor. Dolayısıyla bir “Büyük Uyanış” var ama henüz ideolojik bir temeli yok. Ama eğer gerçekten tarihselse ve geçici ve tamamen periferik bir fenomen değilse, o zaman böyle bir temel onun için gereklidir. Üstelik В atı’da, Modem Çağ’da gelişen mevcut siyasi ideolojilerin sınırlarının ötesinde. Bunlardan herhangi birine hitap etmek, kendimizi sermaye oluşumunun ideolojik tutsağı içinde bulacağımız anlamına gelecektir.
Bu, Amerika Birleşik Devletleri’nde patlak veren “Büyük Uyanış” için bir platform arayışında Amerikan toplumunun ve oldukça kısa Amerikan tarihinin ötesine geçmemiz ve diğer medeniyetlerden (her şeyden önce Avrupa’nın kendisinde liberal olmayan ideolojilerden) ilham almak için hareket etmemiz gerektiği anlamına gelir. Ancak bu yeterli değil. Çünkü liberalizmin yapısızlaştırılmasıyla birlikte, Batı’nm dışında (ki tehdit zaten buradan geliyor, “Büyük Yeniden Başlatma” İsviçre’deki Davos’tan ilan edilmişti), insanlığın en çeşitli medeniyetlerinde destek bulmalıyız.

Elitlerin enternasyonallerine karşı halkların enternasyonali

“Büyük Yeniden Başlatma”, elitler tam anlamıyla uluslararası hale geldiğinde ve tüm dünyaya yayıldıklarında oluşacak küreselci kutupsuzluğa geçmek için dünyayı bir kez daha tek kutuplu hale getirmek istiyor. Bu nedenle, küreselleşme kendi içinde bir ülke, devlet ve toplum olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin sonunu taşıyor. Trumpistlerin ve “Büyük Uyanış” destekçilerinin hissettiği şey (bazen içgüdüsel olarak) budur. Biden, ABD için bir idam kararıdır. ABD üzerinden diğerleri için de. Bu yüzden, halkları ve toplumları kurtarmak için “Büyük Uyanış” çok kutuplulukla başlamalıdır. Bu sadece Batı’nm kendisinin kurtuluşu değil, diğer herkesin Batı’dan kurtuluşu bile değil. Bu, insanlığın (hem Batılı hem de Batılı olmayan), liberal kapitalist elitlerin totaliter diktatörlüğünden kurtuluşudur. Ve bu ne tek başına Batı insanları ne de tek başına Doğu insanları tarafından yapılabilir. Burada birlikte hareket etmek gerekir. “Büyük Uyanış”, elitlerin enternasyonaline karşı halkların enternasyonalini öngörür.
Çok kutupluluk, “Büyük Uyanış” stratejisinin temel bir kılavuzu ve anahtarı haline geliyor. Yalnızca insanlığın tüm devletlerine, kültürlerine ve medeniyetlerine hitap ederek, “Büyük Yeniden Başlatma” ve Tekilliğe doğru yönelime etkin bir şekilde direnmek için yeterli gücü toplayabiliriz. Bu durumda, kaçınılmaz son çatışma artık umutsuz gözükmüyor. “Büyük Uyanış”m kutupları olabilecek şeylere bakarsak, durum biraz farklı açıdan anlaşılacaktır. Halkların enternasyonali, bu kategoriler çerçevesinde düşünüldüğünde artık erişilemez ve soyut bir şey olmaktan çıkıyor. Dahası, “Büyük Yeniden Başlatma” ile mücadelede kullanılabilecek devasa potansiyeli şimdi kolayca görebiliyoruz.
“Büyük Uyanış”m küresel ölçekte güvenebileceği olguyu kısaca listeleyelim.

Amerikan iç savaşı: Kampımızın seçimi

ABD’de bir dayanağımız var: Trumpizm. Ve Trump’m kaybetmesi, kendisinin pes ettiği, zaferinin çalınmasına boyun eğdiği, destekçilerinin (70 milyon Amerikalı) sakinleştiği ve liberal diktatörlüğü kabul ettiği anlamına gelmiyor. Şu andan itibaren ABD’de güçlü, büyük nüfusun yarısı, liberallerin totalitarizmden dolayı öfkelenen ve umutsuzluğa sürüklenen küreselleşme karşıtı bir faaliyet yürütülüyor. Orwell’in “1984” romanındaki distopyası, komünist veya faşist rejimde değil, liberal rejimde gerçekleşti. Ancak hem Sovyet komünizminin hem de Nazi Almanya’sının deneyimi, direnişin her zaman mümkün olduğunu gösteriyor.
Bugün ABD, aslında bir iç savaş durumunda. İktidar, liberal Bolşevikler tarafından ele geçirildi, karşıtları yeniden muhalefete düşürüldü ve yasadışı bir konuma girmenin eşiğin- deydiler. 70 milyonluk muhalefet ciddi bir şey. Elbette dağılmış dürümdalar ve Demokratların cezalandırıcı baskınları ve Big Tech’in yeni totaliter teknolojileri sırasında kafaları karışabilir. Ama Amerikan halkını göz ardı etmek için daha çok erken. Hâlâ belli bir güç birikimine sahip olduğu ve ABD nüfusunun yarısının ne pahasına olursa olsun bireysel özgürlüklerini savunmaya hazır olduğu açıktır. Ve bugün soru tam olarak şu: ya Biden ya da özgürlük. Elbette liberaller, İkinci Değişiklik’i yürürlükten kaldırmaya ve küreselci elite giderek daha az sadık hale gelen nüfusu silahsızlandırmaya çalışacaklar. Demokratların, ideolojilerinin mevcut durumunun ruhuna uygun olarak, esasen tek partili bir rejim getirerek, iki partili sistemi bitirmeye çalışması muhtemeldir. îşte bu liberal Bolşevizm’dir. Ancak îç Savaşın sonucunu kimse öngöremez. Her iki taraf için de zafer mümkündür. Özellikle insanlık, Amerikan muhalefetinin küreselleşmeye karşı genel zafer için ne kadar önemli olduğunun farkına varırsa. Amerika Birleşik Devletleri, Trump ve Trumpistler hakkında ne düşünürsek düşünelim, hepimiz “Büyük Uyanış”m Amerikan kutbunu desteklemeliyiz. Amerika’yı küreselcilerden kurtarıp onun yeniden büyük olmasına yardım etmek ortak görevimizdir.

Avrupa Popülizmi: Sağ ve solun üstesinden gelmek

Liberal karşıtı popülizm dalgası Avrupa’da da azalmıyor. Küreselci Macron, “sarı yelek- liler”in şiddetli protestolarını kontrol altına almayı başarsa da, İtalyan ve Alman liberaller, sağ partileri ve liderlerini izole edip bloke ederek iktidara gelmelerini engellese de bu süreçler durdurulamaz. Popülizm, aynı “Büyük Uyanış”ı ifade eder, yalnızca Avrupa topraklarında ve Avrupa’nın özellikleriyle.
Bu direniş kutbu için yeni ideolojik yansıma son derece önemlidir. Avrupa toplumları, ideolojik olarak Amerikalılardan çok daha aktiftir ve bu nedenle sağ ve sol siyaset gelenekleri (ve onların çelişkileri) çok daha keskin hissedilir. Bu çelişkileri liberal seçkinler AB ülkelerindeki konumlarını korumak için kullanıyorlar. Gerçek şu ki, Avrupa’da liberallere yönelik nefret iki taraftan aynı anda artıyor: Sol, onları büyük sermayedarların temsilcileri, ahlakını yitirmiş sömürücüler olarak görüyor; sağ ise onları yapay kitlesel göçün organizatörleri, geleneksel değerlerin son kalıntıların yok edicileri, Avrupa kültürünün yıkıcıları ve orta sınıfın mezar kazıcıları olarak görüyor. Aynı zamanda hem sağ hem de sol popülistler, artık tarihsel ihtiyaçları karşılamayan geleneksel ideolojileri bir kenara bıraktılar ve görüşlerini yeni biçimlerde (bazen çelişkili ve parçalı) ifade ediyorlar.
İdeolojilerin (Ortodoks komünizmin ve milliyetçiliğin) reddi genel olarak olumludur ve popülistlere yeni ve çok daha geniş bir taban sağlar. Ama bu aynı zamanda onların zayıf noktasıdır. Bununla birlikte, Avrupa popülizminin en ölümcül yönü ideolojiden arındırma değil, daha önceki tarihsel dönemlerden günümüze ulaşan sol ve sağ arasında derin bir ayrışmanın sürmesidir. “Büyük Uyanış”m Avrupa kutbunun oluşumu, bu iki ideolojik görevin çözümüyle ilişkilendirilmelidir: Sol ve sağ arasındaki çizginin nihai olarak aşılması (yani “anti-faşizm” ve “anti-komünizm” uydurmalardan vazgeçme) ve popülizmin kendisinin (bütünsel popülizm) bağımsız bir ideolojik model olarak inşa edilmesi. Bunun anlamı, liberalizmin ve onun en yüksek aşaması olan küreselliğin şiddetli eleştirisinde yatmalıdır, ancak aynı zamanda sosyal adalet şartı ile geleneksel kültürel kimliğin korunmasını bir- leştirmelidir. Bu durumda, Avrupa popülizmi, birincisi önemli bir boyut elde etmiş oluyor ki sağ ve sol popülistler birbirleriyle hesaplaşmaya zaman harcadıklarından dolayı bu boyuta sürekli ulaşılamıyor. İkincisi, Avrupa popülizmi, “Büyük Uyanış”m önemli kutbu haline gelmiş oluyor.

Çin ve onun kolektif kimliği

“Büyük Yeniden Başlatma”nm muhaliflerinin bir başka önemli argümanı daha var. Bu modern Çin’dir. Evet, Çin, kendi toplumunun ekonomisini güçlendirmek için küreselleşmenin açtığı fırsatları değerlendirdi. Ancak Çin, küreselleşmenin ruhunu, yani ideolojisindeki liberalizmi, bireyciliği ve adcılığı kabul etmedi. Çin, Batı’dan kendisini güçlendiren şeyi aldı, ancak onu zayıflatan şeyi reddetti. Bu tehlikeli bir oyun, ancak şimdiye kadar Çin başarılı bir şekilde bunun üstesinden geldi.
Aslında Çin, binlerce yıllık geçmişi ve istikrarlı bir kimliği olan geleneksel bir toplumdur. Ve açıkça aynı şekilde kalmaya niyetli. Bu, özellikle Çin’in şu anki lideri Şi Jinping’in politikasında açıkça görülüyor. Batı ile taktiksel uzlaşmalar yapmaya hazır. Ancak Çin’in egemenliğinin ve bağımsızlığının yalnızca büyümesi ve güçlenmesi durumunda...
Küreselcilerin ve Biden’m Çin ile dayanışma içinde hareket edeceği bir masaldır. Evet, Trump bu masala atıfta bulundu ve Bannon da bundan bahsetmişti; ancak bu, jeopolitik ufkun darlığının ve Çin medeniyetinin derin bir şekilde anlaşılmamasının bir sonucudur. Çin kendi çizgisini takip edecek ve çok kutuplu yapıları güçlendirecek. Aslında Çin, “Büyük Uyanış”m en önemli kutbudur ve bu, halkların enternasyonalini ihtiyaç olarak görürsek netleşecektir. Çin, belirgin bir kolektif kimliğe sahip bir halktır. Çin bireyciliği diye bir şey yoktur, varsa da bu kültürel bir anormalliktir. Çin medeniyeti, türlerin, cinslerin, düzen ve yapının herhangi bir birey üzerindeki zaferidir.
Elbette “Büyük Uyanış” Çin esaslı olmamalı. Zaten tek tip olmamalıdır, sonuçta her milletin, her kültürün, her medeniyetin kendi ruhu ve kendi eidosları vardır. İnsanlık çok çeşitlidir. Ve bütünlüğünü ancak üzerine gelen ciddi bir tehditle karşı karşıya kalındığında en net biçimde hissedebilir. Ve “Büyük Yeniden Başlatma” tam olarak budur.

Küreselleşmeye karşı İslam

“Büyük Uyanış”m bir başka argümanı da İslam medeniyetinin halklarıdır. Liberal küre- selliğin ve Batı hegemonyasının İslam kültürü ve bu kültürün dayandığı İslam dini tarafından kökten reddedildiği aşikâr. Elbette, sömürge döneminde ve Batı’nm güç ve ekonomik etkisi altında, bazı İslam devletleri kendilerini kapitalizmin yörüngesinde buldular. Ancak pratikte tüm İslam ülkelerinde liberalizm ve özellikle modem küreselci liberalizm derin bir şekilde reddediliyor.
Bu, kendini hem aşırı biçimlerde (İslami köktencilik) hem de ılımlı biçimlerde gösterir. Bazı dummlarda, liberal karşıtı girişimin temsilciliğini bazı dini ve siyasi akımlar üstlenirken, diğer dummlarda, devletin kendisi bu görevi üstlenir. Her dummda, îslami toplumlar ideolojik olarak liberal küreselleşmeye karşı sistematik ve aktif bir muhalefete hazırdırlar. “Büyük Yeniden Başlatma”nm projelerinde teorik olarak bile Müslümanlara hitap edebilecek hiçbir şey bulunmuyor. Bu nedenle, tüm İslam Dünyası, bir bütün olarak “Büyük Uya- nış”m büyük bir kutbunu temsil etmektedir.
İslam ülkeleri arasında Şii İran ve Sünni Türkiye, küreselci stratejiye karşı daha tutarlı muhalefet ediyor. Aynı zamanda, İran’ın ana motivasyonu, dünyanın yaklaşan sonu ile ilgili dini anlayış ve Batı’nm, liberalizmin ve küre- selliğin açık bir şekilde ana düşman (Deccal) olarak kabul edilmesi ise, Türkiye’yi daha pragmatik düşüncelerle harekete geçiriyor: ulusal egemenliği güçlendirme ve sürdürme, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’de Türk nüfuzunu sağlama.
Aşama aşama NATO’dan uzaklaşan Erdoğan’ın politikasında, Kemal Atatürk’ün ulusal gelenekleri, Sünni Müslümanların lideri olma arzusuyla birleştiriliyor. Ancak her ikisi de sadece liberal küreselleşmeye karşı olunca gerçekleştirilebilir. Çünkü küreselleşme hem toplumlarm tamamen sekülerleşmesini hem de ulusal devletlerin zayıflamasını (ve en uç noktada tamamen ortadan kaldırılmasını) öngörüyor. Küçük etnik gruplara siyasi bağımsızlığın sağlanması, büyük ve oldukça aktif Kürt faktörü nedeniyle Türkiye için felaket olacak bir ara aşama olarak kabul edilmektedir.
Ulusal ve îslami siyasetin birleşiminin başka bir örneği olan Sünni Pakistan, giderek ABD ve В atı’dan uzaklaşıyor.
Körfez ülkeleri В atı’ya daha bağımlı olsalar da, daha yakından incelendiğinde, Arabistan İslam’ı ve hatta İslam dünyasının bir diğer önemli ve bağımsız devleti olan Mısır, küreselleşmeyle hiçbir ilgisi olmayan sosyal sistemler olarak ortaya çıkıyor. Ve doğal olarak “Büyük Uyanış”m tarafına geçmek için meyillidirler. Bu, aynı Batı ve küreselci kontrol merkezleri tarafından ustaca kışkırtılan Müslümanlar arasındaki çelişkilerle engelleniyor ve bu, sadece Şii-Sünni çelişkileri değil, aynı zamanda Sünni devletlerin kendi aralarındaki bölgesel çatışmaları da ilgilendiriyor.
“Büyük Uyanış” kavramı, “Büyük Yeniden Başlatma”ya muhalefetin neredeyse her İslam ülkesi için bir zorunluluk olduğundan, İslam Dünyasının birleşmesi için ideolojik bir platform haline gelebilir. Bu, küreselcilerin stratejisini benimseme ve ona karşı muhalefeti ortak bir payda olarak almamızı sağlar. “Büyük Uya- nış”m ölçeğinin bilinci, belirli sınırlar içinde yerel çelişkilerin şiddetini ortadan kaldırmaya ve küresel direnişin başka bir kutbunun oluşumuna katkıda bulunacaktır.

Rusya’nın misyonu: “Büyük Uyanışsın ön saflarında olmak

Ve son olarak Rusya’nın, “Büyük Uyanış”m önemli kutbu olması gerekiyor. Rusya, Batı medeniyetine kısmen dâhil olmasına rağmen (hem Çarlık döneminde Aydınlanma kültürü aracılığıyla hem de Bolşevikler döneminde ve özellikle 1991’den sonra), hem antik dönemde hem de şu an Rus toplumunun derin kimliği Batı’ya ve özellikle liberalizm ve küreselleşmeye büyük bir güvensizlikle bakıyor. Adcılık, temellerinde Rus halkına son derece yabancıdır.
Rus kimliği her zaman ön plana birliği koydu: Soy, tür, Kilise, gelenek, halk, devlet ve hatta komünizm bile, yapay bir kolektif kimlik de olsa sınıfı burjuva bireyciliğine karşı koyuyordu. Ruslar inatla tüm biçimleriyle adcılığı reddediyorlardı ve reddetmeye devam ediyorlar. Ve bu hem monarşik hem de Sovyet dönemi için ortak bir platformdur.
Yirminci yüzyılın 90’larmda küresel topluma entegre olmaya yönelik başarısız bir girişimin ardından, liberal reformların başarısızlığıyla toplum, küreselleşmenin ve bireyci tutumların ve ilkelerin Ruslara ne kadar yabancı olduğunu daha çok anladı. Putin’in muhafazakâr ve egemen gidişatına genel desteği belirleyen şey budur. Ruslar hem sağdan hem de soldan “Büyük Yeniden Başlatma”yı reddediyorlar ve bu, tarihsel gelenekler, kolektif kimlik, egemenlik anlayışı ve devletin en yüksek değer olarak algılanması ile birlikte, Rus medeniyetinin uzun vadeli temel özelliğini oluşturmaktadır.
Liberalizmin ve küreselleşmenin reddi, liberalizmin Rus bilincine derinden itici olan özel liklerini ortaya çıkardığı son yıllarda özellikle şiddetli hale geldi. Bu, Rusların Trump’a karşı belirli bir sempatisinin, liberal muhaliflerine ise derin bir nefretinin olmasının nedeni idi.
Biden’in Rusya’ya karşı tutumu oldukça simetrik. O ve küreselci seçkinler, genel olarak Rusya’yı en önemli medeniyet düşmanı olarak görüyorlar. Çünkü Rusya liberal ilerlemecilik vektörünü inatla reddediyor ve siyasi egemenliğini ve kimliğini katı bir şekilde savunuyor.
Elbette modern Rusya da, “Büyük Yeniden Başlatma” için ciddi bir sorun teşkil edebilecek tam ve anlaşılır bir ideolojiden yoksundur. Buna ek olarak, Rusya’da, toplumun tepesinde yer alan liberal elitler hâlâ güçlü ve etkili ve hâlâ ekonomi, eğitim, kültür ve bilimde liberal fikirler, teoriler ve yöntemler egemen. Bütün bunlar Rusya’nın potansiyelini zayıflatıyor, toplumun yönünü bozuyor ve iç çelişkilerin büyümesinin temelini oluşturuyor. Ama genel olarak Rusya, “Büyük Uyanış”m önemli (belki de en önemli) kutbudur. Bu, tam da Rus tarihinin yol açtığı şeydir ve Rusların zamanın ve tarihin sonunda büyük ve belirleyici bir şeye sahip olacağına dair inancı ifade eder. Ancak “Büyük Yeniden Başlatma” projesi tam da böyle bir sonu amaçlıyor. Küreselliğin ve adcılığın zaferi ve Tekillik anının başlangıcı, sadece gelecekte değil, geçmişte de Rus tarihi misyonunun başarısızlığa uğradığı anlamına gelecektir. Sonuçta, Rus tarihinin anlamı tam olarak geleceğe yönelikti ve geçmiş onun için sadece bir hazırlıktı. Ve yaklaşmakta olan bu gelecekte, Rusya’nın rolü, sadece “Büyük Uyanış”ta aktif rol almakla kalmayıp, aynı zamanda XXI. yüzyılın vebası olan liberalizme karşı “halkların enternasyonalizminin” zorunluluğunu ilan ederek öncü konumda yer almaktır. 

“Büyük Uyanışsın zaferine

ABD’deki Trumpizmi, Avrupa popülizmini (hem sağ hem sol), Çin’i, İslam Dünyasını ve Rusya’yı birleştirirsek ve bu kampa bir anda büyük Hindistan medeniyetinin, Latin Amerika ülkelerinin, yeni bir sömürge karşıtı döneme giren Afrika’nın ve insanlığın tüm halklarının ve kültürlerinin de dâhil olabileceğini düşünürsek, biz sadece güçlü liberal elitlere karşı itiraz edemeyen, dağılmış ve ne yaptığını bilmeyen marjinallerin yerine, dünya ekonomisine ve güçlü silahlara sahip büyük güçlerden etkili ve çok sayıda siyasi, dini ve sosyal güç ve harekete varana kadar gerçek bir cephe oluşturmuş oluyoruz. Ne de olsa küreselcilerin gücü, telkinlere ve “kara mucizelere” dayanıyor. İktidarları gerçek güç temeline değil, insanlığın bilincine delice aşılamaya çalışılan yanılsamalara, simulakrlara ve yapay imgelere dayanıyorlar.
Sonuçta “Büyük Yeniden Başlatma”yı, demansm eşiğine gelen ve nefes almakta zorlanan bir avuç küreselci yaşlılar (Biden’m kendisi, buruşmuş kötü adam Soros ve tombul burgher Schwab) ile herhangi bir hiçin kariyerde hızlıca yükselebileceğini göstermek için seçilmiş marjinal sapık ayaktakımı ilan etti. Elbette borsalar ve matbaalar, Wall Street 
dolandırıcıları ve Silikon Vadisinden uyuşturucu bağımlısı mucitler onlara çalışıyor. Disiplinli istihbaratçılar ve itaatkâr ordu generalleri bunlara tabidir. Ancak bunlar, emek ve düşünce insanları, dini kurumlarm derinliği ve zengin kültürlerle, yani insanlıkla kıyaslanamayacak kadar küçük.
“Büyük Uyanış”, küreselci liberal elitlerin anladığı şekliyle ölümcül (öldürücü ve aynı zamanda intihara meyilli) “ilerleme” stratejisinin özünü tahmin etmeye başlamamızdır. Ve eğer bunu anlarsak, bunu başkalarına da açıklayabiliriz. Uyanmış olanlar diğer herkesi uyandırabilir ve uyandırmalıdır. Ve başarılı olursak, o zaman “Büyük Yeniden Başlatma” gerçekleşmeyecek ve aynı zamanda, insanlığın yok oluşunu hedef olarak görenler de önce ruhsal, sonra bedensel olarak adil bir yargılamadan geçecek.