AVRASYACILIK İDEOLOJİSİNİN KISACA AÇIKLANMASI

“ AVRASYACILIK İDEOLOJİSİNİN KISACA AÇIKLANMASI”

(ana kavramlar, kısaca tarihçesi)

1. Klasik Avrasyacılık

20. yüzyılın 10-30'lu yıllarda Avrasyacılık hareketinin kısa tarihi.

Avrasyacılık, ilk Rus mülteci dalgasının (1917 Rus Sosyalist devriminden sonraki göçmenler) ideolojik ve toplumsal politik hareketidir. Bu hareket, Rus kültürünün Avrupalı bir kültür olmadığını kabul eder. Rus kültürünün, dünya kültürleri arasında Batı ve Doğu kültürleri özelliklerinin eşsiz bir karışımı olduğunu, bu yüzden aynı zamanda, hem Batıya  hem de Doğuya ait olmakla beraber, gerçekte, ne Batı, ne de Doğu kültürü olduğunu iddia eder.

Bu hareketin temsilcileri, Rus ve dünya kültürü ve tarihinin en derin, metafizik problemlerine büyük ilgi göstermelerine rağmen, soyut düşünürler değildiler. Sadece felsefi (kültürel ve tarihsel) değil, somut insani bilimlere de meyilliydiler. Meselâ, Avrasyacılığın kurucuları olan filolog ve dilbilimci prens N.S.Trubetskoy (1890 — 1938), R.O.Yakobson ile beraber aynı zamanda  Prag dilbilgisi topluluğunun da kurucusuydu. P.N.Savitskiy (1895 — 1965), coğrafyacı ve ekonomist; P.P.Suvuçinskiy (1892-1985), müzik ve edebiyat eleştirmeni; G.V. Florovskiy (1893 — 1979), kültür tarihçisi, ilahiyatçı ve patroloji uzmanı; G.V.Vernadskiy (1877-1973), tarihçi ve jeopolitikçi; N.N.Alekseyev, hukukçu ve politoloji uzmanı, toplum tarihçisi; V.N.İlyin, kültür tarihçisi, edebiyat uzmanı ve ilahiyatçı idiler. Başlangıçta kültür tarihçisi, filolog, edebiyat tarihçisi Bitsilli de, Avrasyacılığa yakındı. Prens D.Sviatopolk-Mirskiy, sosyo-politik konuları işleyen yazar; Erenjen Hara-Davan, tarihçiydi. Adı geçen “klasik” Avrasyacılığın (1921-1929) temsilcilerinin her biri, kendi kültürel-tarihsel bilgi ve tecrübelerine (kültürel-tarihsel, coğrafi, politik-hukuki, filolojik, etnoğrafik, sanatbilimi v.b.) dayanarak, bunlara göndermeler yapıp, analiz ve genellemeler yaparak, Rusya ve dünya tarih ve kültüründeki Batı ve Doğu diyalektiğiyle ilgili tarih ve kültür felsefesi meselelerini ele alıyordu.

“Avrasya” terimi, alman dilbilimci Aleksander von Humboldt tarafından uydurulmuştur. Bu terim ile Humboldt Avrupa ile Asya tüm alanını tanımlamıştır. Rusyada bu terim ilk defa coğrafyacı V.İ.Lamanskiy (1833-1914) tarafından kullanılmıştır. Avrasyacılar, insanları “umumi avrupalılaşma kabusu” ile savaşmaya çağırıyor, "Avrupa boyunduruğunu kaldırmayı” talep ediyorlardı. "Kendi kültürüyle birlikte Roman-Alman dünyası en kötü düşmanımızdır fikrine alışmamız gerekiyor" diye Nikolay Trubetskoy, 1920 yılında  Sofya’da basılan “Avrupa ve İnsanlık” program kitabında o kadar açık ve yanlış anlaşılmaya meydan bırakmayacak şekilde yazıyordu.

20'li yılların ortasında Avrasyacıların önderlerinden biri olan Petr Savitskiy, Avrasyacılık ideolojisi esasında Sovyet Rusyası'nda gizlice çalışmayı hedefleyen bir siyasi örgüt kurmayı denemeye girişiyor. Savitskiy, GPU (Sovyet gizli siyasi polisi ve istihbaratı) tarafından  organize edilmiş ve siyasi porovokasyon amaçlı "Trest Operasyonu"na çekilmiş oldu. Sovyet istihbaratı, SSCB’de Avrasyacılık ilkeleri esasında kurulan gelişmiş gizli anti-bolşevik kurumu görüntüsünü yaratıyordu ve böylece bazı mülteci anti-bolşevik örgütleriyle temas kuruyordu. Savitskiy birkaç kere gizlice Rusya’ya geldi. "Trest"in çöküşü (provokasyon amaçlarının belli olması) uzun süre için Avrasyacılık esasında bir sisyasi örgüt kuruluşunun fikrine ciddi bir darbe vermiştir.

1926’da Paris’te "Avrasya" gazetesi çıkmaya başlıyor.  Onun içinde hareketin açık olan bolşevik yanlısı yönelimi gösteriliyor. Aynı zamanda Savitskiy, Alekseyev v.b. hareketin kurucularını birleştiren Prag kurumu, daha muhafazakar pozisyonlarına geçiyor.

Avrasyacılığın ana değeri, hem orijinal, hem içten Rus tarihsel ve devlet ananelerine yakın fikirler idi. Avrasyacılık, Rus kültürü Avrupa kültürünün kısmı değil, fakat tam olarak özel, hem Batının, hem Doğunun tecrübesini toplayan bir medeniyet olduğunu sayıyordu. Bu açıdan Rus halkı, ne Avrupalı, ne Asyalı, ama tam olarak özel Avrasyalı bir etnik toplumudur. Rus kültürünün ve devlet tarihinin orijinalliği (aynı zamanda Avrupalı ve Asyalı elemanların olması), Rusya’nın özel tarihsel gelişme yolunu ortaya çıkararak, onun Batı Avrupa’nın ananelerine benzeri olmayan milli ve devlet programını oluşturuyor. Bu arada Asya kaynakları Rusya için Batılı kaynaklardan daha önemlidir. Avrasyacılar, Rusya’nın Doğulu gelişme yönünü jeopolitik etkenlerle izah ediyorlardı. Din açısından ise Ruslar, P.N.Savitskiy yazdığı gibi, “son derece Ortodoks insanları kalıyorlardı”, onlar için “Ortodoks kilise aydınlık veren kandildir”.

Avrasyacılık, içinden bölünerek 30'lu yıllarda kayboluyor. Solcu Avrasyacılar, hareketin orijinalliğini terk ederek Moskova’ya tabi oluyorlar, sağcılar ise daha dar konularla (tarih, jeopolitik, ekonomi v.s.) uğraşıyorlardı ve gerçek siyasetten uzaklaştılar.

 

Klasik Avrasyacılığının esas fikirleri

Medeniyet yaklaşımı

 

- Batı (Avrupa) İnsaniyete karşıdır

Roman-Alman medeniyeti, kendine özgü prensipler ve değerler sistemini geliştirip, bu sistemi üniversel bir sistem olarak kabul etmiştir. Bu Roman-Alman sistemi, başka milletlere ve kültürlere zorla veya hilekârlıklarla kabul ettiriliyordu. Batının bütün insaniyeti ruhi ve maddi olarak sömürgeleştirmesi olumsuz bir olaydır. Ama her milletin ve her kültürün kendi mantığına göre gelişmeye hakkı vardır. Rusya — özel bir medeniyettir. Onun görevi, sadece kendi yolunu savunarak Batıya mukavemet etmek değil, fakat dünyanın başka milletlerinin kendi medenî bağımsızlığını savunmasında önderlik etmektir.

-   Roman-Alman medeniyetinin tenkidi.

Roman-Alman medeniyeti, Batılı Hırıstiyanlığın (Katoliklik, Protestanlık) laikleştirilmesi temelinde özel bir hırıstiyanlık sonraki (post-christian) sistemini kurdu. Bu sisteme göre en önemli bireycilik, bencillik, rekabet, maddecilik, teknik gelişme, tüketicilik (konsumerism) değerleri, güçlüler tartafından zayıfların ekonomik istismarı. Bu medeniyet, “geri kalmış” kültürler olarak hem Doğu ve “Üçüncü dünya” kültürlerini, hem de Ortodoksluk dahil olmak üzere batılı olmıyan Hırıstiyanlık dallarını değerledirmiştir. Roman-Alman medeniyeti dünya egemenliği için hakkını manevi azametiyle değil, kaba maddi kuvvetle kanıtlamaktadır. “Aklın” üstünlüğü (rasiyonellik) anlayışına dayanarak bu medeniyet, başka halkların ruhaniyetilerine yalnızca bu açıdan değer vermektedir. “Aydınlatma” çağından itibaren Roman-Alman medeniyeti tam olarak Allah’a karşı savaş yoluna girmiştir. Ananeler ve Allah’a ibadet yerine İnsan kibiri gelmiştir. Bu medeniyet ciddi olarak hastadır, içinde kriz var. Onun maddi başarıları manevi yozlaşmayı ve çökmeyi gizliyor. Etkisinin diğer dünya kısımlarına yayılması bulaşıcı manevi hastalığını andırıyor. Roman-Alman medeniyetinin sömürgeci-emperyalist ifadesi (başka ifadeleri ise tarih bilmiyor) insanlık için tehlikedir ve başka medeniyet modellerine aykırıdır,  çünkü onların varoluş hakklarını kabul etmemektedir.

 

Uzaysal etken.

-       Gelişim yatağı teorisi.

Coğrafik uzay, önemli derecede, zaman zaman da kesin olarak milletlerin kültürlerine ve milli tarihlerine etkileyor. Her millet, belli bir coğrafik ortamda gelişirken özel milli, ahlaki, hukuki, dilsel, ayinsel, ekonomik ve politik şekillerini geliştiriyor. Milletin veya devletin “gelişim yeri”, büyük ölçüde bu gelişimin yörüngesini ve manasını önceden belirtiyor. Sonuçta onlar birbirinden ayrılmaz olur. Tarih, uzaysal koşullarından ayrılmazdır, medeniyetin tahlili yalnızca zamansal aksına göre (“önce”, “sonra”, “gelişmiş” ve “gelişmemiş” milletler v.s.) yapılmaz. Uzaysal aksının hesaba alınması da şarttır (“Doğu”, “Batı”, “çöller”, “dağlar” v.s.). Evrensel gelişme modeli yoktur. Dünyanın manzaralarının çokçeşitliliği kültürlerin çokçeşitliliğini doğuruyor. Her kültürün kendi devreleri, kendi iç ölçütleri, kendi mantığı vardır. Her hangi gelişim yatağı başkalar için ayar olamaz. Her milletin kendi gelişim modeli, kendi “zamanı”, kendi “rasyonelliği” vardır. Ona sadece iç ölçütlerine göre değer verilebilir.

-  Coğrafik determinizm.

Avrupa iklimi, onun uzayının minyatürlüğü, doğal şartlarının etkileri spesifik Avrupa medeniyetini doğurmuşlar. Ona ormanların (Kuzey Avrupa) ve deniz sahillerinin (Ak deniz) etkileri ağır basıyor. Başka arazi tipleri başka medeniyet tiplerini doğurmuşlar. Geniş istep alanları - göçmen imparatorluklarını (İskitlerden Türklere kadar), çöl - Arap (İslam) medeniyetini, lös toprakları - Çin medeniyetini, ada dağları - Japon medeniyetini, ormanlık isteplik birleşmesi ise - Rusya-Avrasya medeniyetini doğurmuşlar. Arazi tipinin izleri her medeniyetin tarihinde vardır. Bu izler silinmez, aşılamaz, giderilemez.

 

Devlet ve millet

- Yeni İslavcılık

19. yüzyılda ilk Rus İslavcılar (Homyakov, Aksakov, Kireyevskiy), Rus (İslav, Ortodoks) medeniyeti eşsiz ve özgün olduğunu iddia ediyorlardı. Rus medeniyetinin Batı’dan gelen liberal modernizmden korunması lazım olduğunu yazıyorlardı. İslavcılar ananelerin değerliğini, eskiçağın azametini savunarak Rus tarihine saygıyı yayıyorlardı ve aynı zamanda progresin “kara taraflarını”, maddeciliğin ve nihilizmin çıkmazlığını, Batı modelinin çok yönlerinin Rusya için yabancı olduğunu gösteriyor. Son dönemin İslavcıları (Danilevskiy, Leontiyev, "Avrasya" kavramını icat eden V.İ. Lamanskiy), Rusya sadece kendisinin özgünlüğünü savunmamalı, Batı etkisi için tamamen kapalı olmalıdır diye sayıyorlardı. Çünkü Rusya’ya Batı’nın etkisinin bilançosu tamamen olumsuz olarak değerlendiriyorlardı (ilk İslavcılar bu değerlenedirmelerde daha ihtiyatlıydılar). Avrasyacılar, bu felsefe ekolünden son dönem İslavcıların pozisyonlarının mirasçı olunca, Doğu’nun tesirlerinin olumlu değerlendirme tezini geliştirdiler. Avrasyacıların fikrince (Savitskiy) Rus özgünlüğü için sadece korunması ve infirat edilmesi yeterki değildir. Rus medeniyeti etkin olarak Roman-Alman medeniyetine karşı konmalı ve bütün insanlığın kurtuluş hareketinin kalesi olmalıdır. Böylece Rusya’nın misyonu evrenselleştiriliyor.

 

- Turan etkeni

Rusya, özgün medeniyet olarak İslav ve Turanlı kaynaklarının birleştirme sonucunda oluşmuştur. Moğol-Tatar asrının mirası, Rusya tarihinde en önemli bir elemanı idi. Onun sayes’nde merkezi olmayan birkaç bölük pörçük prenslik, dünya emparatorluğunun temeli oldular. 13. yüzyılda Avrupa’nın nüfuz sahasına gelen Kiyev Rusyası’nın parçaları, yavaş yavaş onun içinde erilip politik ve kültür özgünlüğini kaybettiler. Altin Ordu içinde kalan parçalar ‘se kıtasal imparatorluğunun çekirdeği olmuştur. Tatarlar, Eski Rusya’nın manevi özgünlüğünü korumuşlardır. Bu özgünlük Moskova çarlığında canlandırılmıştır ve Cengiz Han imparatorluğunun varisi olmuştur (“Cengiz Han mirası”, N.S.Trubetskoy kitabının ismidir). Avrasyacılar Rus felsefeci ve tarihçiler arasında ilk olarak Turan etkenini olumlu olarak değerlendirip, Rus-Tatar ilişkilerinin diyalektiğinde Avrasya devlet yapısının canlı kaynağını bulmuşlar.

 

- Milli tarihinin diyalektiği

Rusya’nın milli tarihi diyalektiktir. Kiyev Rusyası’nda gelecek mesihliğinin ilk sezgilerini buluyoruz (metropolit İllarion). Ama bu, Bizansin kuzey sinirinda bulunan tipik Doğu Avrupa zayıf devletiydi. Moğollar tarafindan Rusya’nın işgali refahlı Rusya’yı harap etmiyor,  ama daima iç çatışmalar içinde bulunan bölük pörçük Doğu İslav bölgelerde kontrol kuruyor. Kiyev Rusyası ile ilgili efsaneler “altın çağ” nostaljisi olarak Moğol asrında yaratılır. Bu efsanelerin, gelecek devlet canlandırılması için "proje", "seferberlik" özelliği vardı. Moskova çarlığı, Rus devletinin gelişmesinde üst noktasıdır. Milli Fikir yeni statüsünü kazanıyor. Moskova’nın, Florence İttifakının (1439 tarihli Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleştirme anlaşması) kabul edilmemesinden ve bunu kabul ettirmeğe çalışan Metropolit İsidor’un önce hapsedilmesinden ve sonra da Rusya’dan kovalanmasından sonra kısa bir zaman içinde ruslar tarafından Tsargrad (yani Çar-Şehir) denilen Konstantinopol feth ediliyor, Rusya ise Ortodoks çarlığının rolünü benimseyor. Moskova Üçüncü (ve son) Roma oluyor. Aynı zamanda Altın Ordu’ya bağlılık kalkıyor. Moskova, 15. yüzyıl ikinci yarısında siyasi bağımısızlığı ve yeniden formüle edilmiş dini misyonunu kazanıyor. Moskova çarlığının 200 yılı — Kutsal Rusya’nın parlak devridir. 17. yüzyılın dinsel parçalanması (raskol) bu dönemin sonunu gösteriyor. Bu dini parçalanmanın (raskol) önemi, yalnızca kiliseye ait değil, onun jeopolitik ve toplumsal önemi de vardır. Rusya Avrupa’ya dönüyor, nobilite hızlıca halk yığınlarından yabancılaşıyor. Batıcı (yarı-katolik veya yarı-protestan) nobilite bir kutupta, eski dine ve millî tarikatlara meyil göstern arkaik halk yığınları öbür kutupta oldular. Avrasyacılar Sankt-Petersburg dönemine “Roman-Alman boyundurluğu” diyorlardı. Rusları Altın Ordu kurtardığı olaylar, Romanov hanedanı zamanında gerçekleşir. Romanov sistemi 200 yıl içinde durduktan sonra yıkılmıştır. Dipten yüzeye halk elemanı çıktı. Avrasyacılar, Bolşevizmi “Roman-Alman” Sankt-Petersburg’undan intikam alan “Moskova”, “raskol-önceki”, içten “Avrasya” Rusyası’nın ifadesi olarak tanımışlar. Marksizmin ayrıksın ideolojik cephesi arkasında Avrasyacılar, Rus bolşeviklerinde millî ve imparatorluk fikrini gördüler. Yalnız Avrasyacıların görüşüne göre gelecekte Bolşevizm Rusya’da yavaş yavaş gidecektir ve onun yerine gerçek Avrasya devletinin kurma ana yoluna çıkılacaktır. Yeni Avrasya devleti hem Ortodoks, hem millî, ama Petersburg çağından içten farklı ve tabii ki herhangi Avrupalı liberal-demokratik formlarından uzak olacaktı.

 

Politik platform

- İdeokrasi

Devlet, toplum, halk, her insan yüksek manevi amacına hizmet etmeli. Dünyevi hayatın maddî şartlarının temin edilmesi amaç olamaz. Zenginlik ve refah, güçlü devlet ve etkili ekonomi, kuvvetli ordu ve gelişmiş sanayi en yüksek ülkülere ulaşmak için araçlardır. Devlete ve millete manayı veren tek bir şey “Hakim Fikir”dir. “Hakim Fikir”i en büyük değeri olarak kabul eden siyasi düzene Avrasyacılar “ideokrasi” ismini verdiler (rumca "idea" — "fikir", "kratos" — "hakimiyet"). Rusya her zaman Kutsal Rusya olarak, özel tarihsel misyonunu yerine getiren bir ülke olarak düşünülürdu. Avrasyacılık, gelecekte Rusya için milli fikir, yani“Hakim Fikir” olacaktı. Siyasetin, iktisadın, toplum yapısının, sanayi gelişmesinin bütün tarafları işbu Hakim Fikire uygun olacaktır.

 

- Avrasyacı seçim

Rusya-Avrasya, kıta çapındaki istep-ormanlık imparatorluğun ifadesi olarak özel bir “seçim” esasındaki yönetimin özel modeline muhtaçtır. Bu "Avrasyacı seçim", arazi tipi şartlarına uygun özel bir etik esasında yapılır. Bu ortak sorumluluğu, çıkar gözetmezliği, yardımlaşma, riyazet, irade, dayanıklılık, yöneticilere itirazsız tabiiyet etiğidir. Yalnızca böyle nitelikler sayesinde Avrasya’nın istep-ormanlık geniş ve az nüfusu olan enginliklerde kontrol sağlanabilir. Avrasya’nın yönetici sınıfı, kollektifçilik, riyazet, askeri fazilet, sert hiyerarşi esaslarında oluşuyordu. Bu ilkeler, Cengiz Han’ın kanunnamesinde (Yasa’da) özetlenmiştir. Daha sonra "Avrasyacı seçimi”nin ana motifleri, Moskova Rusyası’nın düzeninde gerçekleştirilmiştir. İdeolojik cepheler ne olursa olsun, Rusya-Avrasya’nın gerçek yönetim mekanizması tabii olarak "Avrasyacı seçimi”nin mantığına meyil olacaktır.

 

- Demosi

Batılı demokrasi, Atik Atina ve birçok yüzyıl sonra İngliterra adalarının koşullarında oluşmuştur. Bu tür demokrasi, Avrupa’nın belirli bir “gelişme yatağının” özelliklerini taşıyor. Bu "demokrasi" evrensel ölçüdü olamaz. Diğer “gelişme yatakları” milletlerin siyasi yönetimine başka şekillerde katılmasını öngörüyorlar. Onlar, gerek şekil olarak, gerekse de içerik olarak Avrupa modelinden farklıdır. Rusya-Avrasya için Avrupalı “liberal demokrasi” normlarının kopyalanması manasız, imkansız ve zararlıdır. Rusya’da halkın siyasal yönetime katılma şekli için başka bir terim denmeli kullanılacaktır: “demosi” (rumca “demos” – halk). Bu katılma şekli, hiyerarşiye aykırı değil, parti-parlamento yapılarında da biçimlendirilmemelidir. "Demosi" yapısında yerel şuralar, bölgesel ve milli (küçük milletler halinde) meclisler bulunur. "Demosi" toplumsal özyönetim, köylülerin cemaati esasında gelişiyor. "Demosi" örneği olarak, Moskova Rusya’sında Kilise imamının cemaatla seçilmesi gösterilebilir. Demokrasi formal olarak otokrasinin karşıtlığı olduğu halde, "Avrasya demotisi" tam olarak “Avrasya otoriterizmi” ile uyuşabilir. 

 

2. Avrasyacılık fikrinin gelişmesi açısından Lev N. Gumilöv eserleri.

Lev Nikolayeviç Gumilöv (1912 — 1992), ünlü Rus şair Nikolay Gumilöv’ün ve şaire Anna Ahmatova’nın oğludur, etnografyacı, tarihçi ve felsefecidir. Asya’ya birkaç bilimsel seferlerin mensubudur. Birkaç defa tutuklandı. 2. Dünya savaşında savaştı. 1965’te “Tarihsel coğrafi konusu” adlı bir eser yayılmıştır. Bu eserde ilk defa “etnos” teorisi açıklanmıştır. 1976'da “Etnogenez ve Dünya biosferi” kitabını bitirmiştir. 1989’da “Eski Rusya ve Ulu İstep” kitabı basıldı. 1992’de vefat etti.

Kalmuk-Avrasyacı E. Hara-Davan’ın “Cengiz Han serdar olarak” adlı kitabı ve P.S. Savitskiy’nin kitapları Gumilöv’e çok etkilemiştir. L. Gumilev eserlerinde Avrasyacılığın ana tezleri geliştirilir. Yaşamının sonunda kendisine “son Avrasyacı” adını vermiştir.
Gumilöv teorisinin ana fikirleri:

—   Avrasyacılık idealizminin gelişmesi olan “pasiyonarlık” teorisi; Gumilöv, Avrasyacıların ana tarihsel ve metodolojik fikirlerle mutabıktı. Fakat onların içinde kendisi için en önemli suale cevabı bulamıyordu: etnoslar (milletler) arasında olumlu veya olumsuz komplimenterliğin sebebi nedir? (komplimenterlik, Gumilöv ile icat edilen terim; bir milletin düğer millete ve kültürüne karşı doğal olarak gösterdiği sempati veya antipatidir). Onun fikrine göre etnoslar, doğal teşekkül oldukları için uzaydan gelen “enerjik itkilerine” maruz kalıyorlar. Bu itkiler “pasyonarlık efektinin”, yani yüksek etkinliğin, aşırı gerilmenin sebebi oluyor. Bu durumlarda etnosların “jenetik mütasyonları” oluyor ve sonucunda özel mizaçlı ve üstün istidatlı insanlar, “pasyonariler” doğuyorlar. Onlar da yeni etnosların, kültürlerin ve devletlerin kurucuları oluyorlar.

—   Doğu göçmen imparatorlukların eski tarihine önem verilmesi ve Eskiçağın en büyük kültürlerle eşit olan, fakat haksız olarak unutulmuş Eski Avrasya milletlerinin (Hunlar, Türkler, Moğollar v.b.) muazzam kültürel mirasının keşfedilmesi;

—   ”etnik komplimentrliği” teorisinde Türksever yaklaşımının geliştirmesi.

Etnos zaten, tarihsel kaderi esasındaki insanların her hangi topluluğu, kollektiftir: millet, halk, ulus, kabile, soylar birliği. Her etnosun başlangıcı ve sonu vardır. O doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Aynı zamanda her hangi etnos, her hangi millet “tek başına yaşamaz”. Etnoslar arasında çeşitli etnik ilişkiler oluşyor. Bu ilişkilerin karakteri, komplimenterliğin olup olmamasına, sempatiye veya antipatiye bağlıdır. Mesela, bir tarafta Ruslar ve diğer tarafta Türkler ile Moğollar arasında komplimenterlik kolayca meydana geliyordu, Avrupalılarla ve özellikle Katoliklerle ise, bu iş çok zordu. Gumilöv, "Bizim ecdatlarımız Büyük Ruslar (“Velikorossı”; Küçük Ruslar, “Malorossı” – şimdiki Ukraynalılar, Beyaz Ruslar – Beyaz Rusyalılar) 15., 16., 17. yüzyıllarında kolayca ve hızlıca İdil, Don ve Ob nehirlerinin bölgelerinde yaşayan Tatarlarla ve Buryatlarla karışıyorlardı, onlar da Rus kültürünü benimseyordu. Büyük Ruslar kendileri, kolayca Yakutlar arasında eriliyordu, yakutlaşıyordu, ve her zaman dostça Kazak ve Kalmuklarla temasa geçerlerdi. Ruslar, evlenip sorunsuz olarak Orta Asya’da Moğollarla beraber yaşıyorlardı. Moğollar ve Türkler de 14.-16. yüzyıllarında Merkezi Rusya’da Ruslarla birlikte yaşıyorlardı", diye yazıyor. Dolayısıyla Moskova Rusya’sının tarihi Rus-Tatar etnik ilişkilerden ayrı, Avrasya kıtasının tarihinden ayrı olarak incelenmez.

 

3.Yeni Avrasyacılığın çıkması: tarihsel ve toplumsal koşulları

Sovyet paradigmasının krizi

XX yüzyılın 80 yılları ortasında Sovyet toplumu rabıtalı ve eşdeğerli bilinci kaybetmeye başladı. Sovyet bilincinin modelleri yıkılıyordu. Toplum yön tayinini kaybediyordu. Herkes değişimin gereğini duyuyordu, fakat bu duygu karışıktı, hiç kimse ne gibi değişiklikler olmalı anlamıyordu. O dönemde az anlaşılır ayrım çizgisi peyda oldu: "progres kuvvetleri" ve "irtica kuvvetleri", "reformcular" ve "gericiler". Mesele şu şekilde formüle edilmiştir: bir taraf “Sovyet sisteminde kriz vardır” ısrar ediyordu, diğer taraf “her hangi kriz yoktur” diye cevap veriyordu. Herkes gayet sahte olan bir problem etrafında döndüğü için “reformların içeriği”, onların hareket yönü hakkında kimse fazla düşünmüyordu. Reformların başka tarihsel aşamalarla ilişkisiyle ilgili hiç kimse düşünmüyordu. Çok manidardır ki, “irtica” ve “reform-karşı” güçleri eskiden marksizm ve sovyetizm esasındaki rabıtalı ideolojik sistemini kaybedip gerçekte “reformlara” karşı inanmış olarak değil, süredurumlu olarak çıkıyordu.

 

Batılı modellere düşkünlük

Bu durumda “reformlar” terimi kendiliğinden “liberal demokrasi” ile eşanlamlı oldu. Sovyet sisteminin krizi olayından çok aceleci (gerçekte de hiç muhakkak olmıyan) bir sonuç çıkarıldı: Batı modeli kesinlikle üstünmüş, ona taklit etmek gerekiyormuş. Teorik olarak bu durum o kadar açık değildi, çünkü “ideolojilerin haritasında” çok çeşitlili seçimler var, sosyalizm-kapitalizm, Varşava paktı - NATO gibi ilkel ikiciliği yok. Fakat tam olarak ilkel ikili mantık galip çıktı. “Reformcular” kayıtsız şartsız olarak Batı savuncuları oldular ve onun mantığını ve yapısını hızlıca öğreniyolardı. “Reformların muhalifleri” ise son dönem tipi Sovyet yaşama tarzının savuncuları oldular, fakat bu yaşama tarzının mantığı ve yapısı kendilerinden de gittikçe kaçıyordu. Böyle dengesiz durumda Batıcı reformcuların tarafında enerji potansiyeli, yenilenme ruhu, değişikliklerin beklemesi, yaratıcı itkisi, perspektif vardı. “İrtica” için ise süredurum, görenekçilik, alışılmış ve tanınmışın taraftarlığı kalmıştır. Asıl bunun gibi psikolojik ve estetik ortamda Batılı liberal demokrasi Rusya’da 90 yıllarında galip çıkmıştı. Gerçi açık ve bilinçli seçim yapmak imkanı hiç kimseye verilmemiştir. 80’ler sonunda batıcılık ve liberal demokrasi Rusya’da kimseye sezdirmeden, çok umumi ve belli olmıyan “reformlar” sloganıyla oturtulmuştur (ne gibi reformlar olacak ta açıklanması yoktu). “Reformcuların” bir kısmı için o bilinçli hilekârlıktı, insanların çoğunluğu ise dalavere olmuştu.

 

Devletin dağıtılması

“Reformların” neticesinde Sovyet devletinin parçalanmıştır ve SSCB artığı olan Rusya da parçalanmağa başlamıştır. Sovyet sistemi ve “Sovyet zihniyeti” harap oldukça yeni milli ve tarihsel şartlarına adapte edilen yeni bir sistem ve yeni bir zihniyet kurulmuyordu. Yavaş yavaş olarak Rusya’ya ve Rus millî tarihine spesifik bir yaklaşım oluşmuştur: Rusya’nın geçmişi, bugünü ve geleceği Batı açısından değerlendirilmeleri kabul ediliyordu. Rusya dışsal, yabancı bir şey gibi olmuş (“bizim ülke” yerinde “bu ülke” – “reformcuların” tipik bir deyimidir). Bu Rusya’dan Batıya değil, Batı’dan Rusya’ya bakış idi. Bu durumda tabii ki, “reformcuların” teorisinde bile Batılı mekanizmalar, devletin millî yapısının yaratılması ve kuvvetlendirilmesi için değil, fakat ne kaldıysa, onun da yıkılması için kullanılmıştır. Devletin yokedilmesi, “reformların” tesadüfi bir neticesi değildi, fiilen stratelik amaçlarından biriydi.

 

Sovyet sonraki şartlarda Batı karşıtı (antiliberal) muhalefetin doğuşu

“Reformlar” gelişince ve derinleşince (1989-90) “milli-yurtsever muhalefeti” oluşmaya başladı. Onun kapsamında “Sovyet muhafazakarları”, “reformların” hayal kırıklığına uğramış veya onların “devlet yıkıcı yönünü anlamış olan” bazı “reformcular”, daha “perestroyka” (Gorbaçov reformları) zamanında meydana gelen ve komünist olmıyan biçimde devletçilik duygularını teşkil etmeye çalışlan yürtsever hareketinin bazı temsilcileri (Ortodoks, monarşist, milliyetçi v.b.) vardı. Ciddi olarak gecikerek, her hangi dış stratejik, entelektüel ve maddi desteği olmadan karmakarışık ve kaotik olarak Sovyet sonraki yurtseverlik anafikir modeli oluşmaya başladı.

 

Yeni Avrasyacılık

Yeni Avrasyacılık ideolojik ve politik olayı olarak bu şartlarda meydana çıktı ve yavaş yavaş süredurumlu sovyetizm (Rusya Federasyonunun Komünist Partisi - KPRF, Rusya Komünist İşçi Partisi - RKRP, “Çalışan Rusya” hareketi), marjinal monarşizm ve belirsiz milliyetçilik (Rusya Liberal Demokratik Partisi - LDPR) ile beraber Sovyet-sonraki yurtsever fikrinin ana akımlarından biri oldu.

 

4. Yeni Avrasyacılığın ideolojisinin gelişim aşamaları ve yan akımları

1. aşama (1985-90) “Sağcı Yeni Avrasyacılık”milliyetçi-muhafazakarlık hareketi içinde.

Bu aşamada, komünist olmıyan yurtsever çevrelerinde “sağcı Yeni Avrasyacılık” oluşmaya başladı. O asrın polemiği içinde bu akım liberal reformcular tarafından şiddetle eliştirildi, komünist yöneticiler tarafından da desteklenmemiştir. Bu gruplara karşı iktidarın ve medyanın davranması aşırı negatifti, onun için onların imajı çok tahrif edillmişti. Aynı zamanda bu grupların bazı projeleri, ilken “aşırıcı” gözüküp, en yakın zamanda da tam olarak “politik-correct” daireler tarafından yerine getirilmişti. 80. yılların sonunda, Moskova’da 1930’larında komünistler tarafından patlatılmış olan Masih Kurtarıcı kilisesinin yeniden kurulması, her tarafta eski kiliselerin açılması, Çar 2. Nikolay ailesinin azizleştirmesi, inkilâp önceki dini ve monarşist kültürünün canlandırılması, okullarda Rusya tarihinin Sovyet marksist-maddecilik görüşünden dışında öğretimi, orduda “alay papazlarının” pozisyonunun konması ile ilgili v.s., milliyetçi yurtseverlerin teklifleri protesto kasırgasıyla karşılaşıyordu. Böyle “muhafazakar” eğilimleri hem reformcular, hem Sovyet gericiler tarafından mutabakat halinde “faşizm” olarak damgalanıyordu. Böyle olmakla beraber bütün bunlar herkesçe kabul edilip çok kısa zamandan sonra gerçekleşti. Fakat bu teklifleri veren gruplara yaklaşım süredurumlu olarak şu ana kadar değişmemiştır. Bu ortamda “milliyetçi-muhafazakar” hareketi kapsamında “Yeni Avrasyacılık” grupları oluşmaya başladı.

1989’da “Sovetskaya Literatura” dergisinde ilk yeni avrasyacı yazıları çıkmaya başladı (Aleksander Dugin "Proleter asrının sonu"). “Rusya Kıtası” (1989) edebiyat yıllığı basılıyor, A.Dugin’in “Rusya Kıtası”, “Avrasya bilinçaltısı” v.b. makaleleri çıkıyor. İtalya’da A.Dughin "Continente Russia" (1989) ve İspanyol’da A.Dughin "Rusia: Misterio de Eurasia" (1990) kitapları basılıyor.

Aynı zamanda Rusya’da ananeciliğin (tradisyonalizm’in) klasiklerinin ilk kitapları basılıyor. 1990’da A.Dugin’in ayrıntılı komenterlerle Rene Guenon “Modern Dünya Krizi”nin 1. baskısı ve ananecilik felsefesinin esaslarını anlatan A.Dugin’in “Mutlak yolları” kitabı çıkıyor.
Bu dönemde Yeni Avrasyacılığın “sağcı-muhafazakar” özelliği var, onun Ortodoks-monarşist, “yürtsever-milli” elemanları önemlidir. “Sol” ideolojisi Avrasyacılar tarafından sert olarak tenkit ediliyor. Bu aşamada Dugin’le birlikte Geydar Cemal da “Avrasyacı” oluyor. Daha sonra Geydar Cemal  “İslamizm” için “Avrasyacılığı” terk etmiştir. Lev Gumilöv ve takipöileriyle bu yıllarda direk olarak temas kurulmamıştır. ”Yeni Avrasyacılık” gelişmesinin bu döneminde daha çok metafizik, felsefi, dini araştırmalar, konferanslar, yayınlar yapılıyor. Ana vurgusu ananeciliktedir.

 

2. aşama (1991-1993) Yeni Avrasyacılık yurtsever muhalefetine yaklaşıyor.

Komünistler ve muhafazakarlar zor ideolojik durumda kalarak acilen alternatif bir ideolojiyi arıyorlardı. 1991’deki başarısız darbeden sonra komünistlerin lideri Gennadiy Züganov ile Dugin birbirine yakın oldular. “Den” gazetesinin başyazarı Aleksander Prohanov bazı avrasyacı fikirlerini Züganov’a iletiyor. Yavaş yavaş “kızıl-beyaz” (kömünist-monarşist) muhalefeti oluşuyor (hakaretli olarak “kahverengi-kızıl“ deniyordu). Başlangıçta işbu ittifakın ideolojisi “Milli Savunma Cephesi”nin ideolojik platformu oluyor, sonra da KPRF programının tabanı oluyor. İşbu garip ittifakkın gerçekleştirilmesi imkan sağlayan esas asıl Avrasyacılık fikirleridir. Yeni Avrasyacıların dairelerinde ise bu dönemde ilk aşamada yer alan “antikömünizm” izafi olarak yeniden gözden geçiriliyor, “Sovyet dönemi” de tarihsel “milliyetçi-bolşeviklerin” (“smenovehovtsı”) ve “solcu Avrasyacıların” ruhu içinde değerlendiriliyor.

Bu dönemde yurtsever gazete ve dergilerinde (“Den”, “Naş Sovremennik”, “Sovetskaya Rossiya”) jeopolitik, kutsal coğrafi, ananecilik, muhafazakar devrimiyle ilgili birçok makale ve kitap çıkıyor (A.Dugin “Büyük  Kıtalar Savaşı”, 1992). Bu zamanda Yeni Avrasyacılık pek hızlı gelişiyor, büyük sayıda ilgili yayınlamalar, seminerler, konferanslar, yuvarlak masalar, sempozyumlar, tartışmalar v.s. yer alıyor. Avrasyacılık akımı etrafında, görülmiyen bir aks etrafında gibi, ciddi siyasal projeler kuruluyor.

Moskova’ya bu yıllarda Avrupa’dan “yeni sağcıların” teorikçileri geliyorlar (Allen de Benois, Robert Stoykers, Jean Tiriar, Klaudio Mutti, К. Terrachano, M. Battara v.b.). Bu modern Avrupa fikrinin muhafazakar akımı, Yeni Avrasyacıların araştırmalarıyla rezonans ediyor. Avrupalı “yeni sağcılar” (İngiliz-Saksonların tersine) muhafazakar değerlerini toplumsal hareketlilikle, öncülükle birleştiriyor, solcu ekonomik modellerine sempati duyuyor, onlarda antikomünizm hiç yoktur, Rusya’ya da olumlu bakıyorlar. Yeni Avrasyacıların bu dairelerle gerçekleştirilen yoğun diyalog, ciddi olarak onların fikir bagajını zenginleştiriyor. Avrupalı “yeni sağcıları” laboratuvarlarında geliştirilen yeni jeopolitik, toplumsal, sosyolojik, politolojik, felsefi, dini, bilimsel, ekonomik teorileri inceleniyor. “Yeni sağcılar” komünist dairelere de etkileyorlar (katıldıkları ortak seminerlere G.Züganov, Y.Ligaçov, V.Çikin ve başkalar katılıyorlar).

Aynı zamanda Geydar Cemal Avrasyacılıktan ayrılıyor, tam olarak islamcılık dini-siyasi hareketlerine katılıyor, Tacikistan’da kanlı iç savaşını açan “İslam Uyanış Partisinin” aktivisti oluyor, Kafkasya’nın “salafi” (“vahabbi”) dairelerine giriyor.

Yeni Avrasyacılık yurtsever muhalefetinde ve aydın kesimde gittikçe yaygın oluyor. Çok manidardır ki, bu dönemde ilk kere Avrasyacılığı liberal demokratik şekline uydurma deneme yapıldı. Bazı ılımlı “demokratlar”, “demokratik avrasyacılık” projesini çıkarmaya çalışıyorlar (G.Popov, S.Stankeviç, L.Ponomarev). Bunun sebebi, terimlerin yanlış kullanılması oldu. Ünlü insan haklarının savuncusu A.Saharov da Avrasya hakkında konuşuyordu, fakat felsefi, siyasi ve jeopolitik manasında değil, yalnızca coğrafik anlamında Avrasya kelimesini kullanıyordu. Gerçek Avrasyacılıkla hiç alakası yoktu, Saharov kani bir “atlantist” idi. “Avrasya” kavramı Saharov tarafından pragmatik olarak antikömünist propagandasında kullanılıyordu. SSCB’nin tam yıkılması o zamanlarda inanılmaz bir şey görülüyordu. Onun için Saharov SSCB’nin yalnızca coğrafik ve hukuki bir bütünlük olarak saklanılmasını, ama Sovyet ideolojinin kaldırılmasını talep ediyordu. 20. yüzyılın başlangıcındaki Avrasyacılık veya Yeni Avrasyacılıkla bunun hiç alakası yoktu. “Demokratik Avrasyacılar” aynı fikri kullanmağa çalışıyorlardı. Sovyet sisteminin çok hızlı bir şekilde yıkılması, eski Sovyet topraklarında aşırı milliyetçilik ve arkaik muhafazakarçılık ocaklarını doğuracak diye endişe ediyorlardı. Bu yaklaşımın belli bir “sosyal demokratik” özelliği vardı. Aynı taraftan “demokratik avrasyacılığa” “Gorbaçov Vakfı”nın bazı aktivistleri katılıyordu (mesela, G.Şahnazarov). Yalnız bu akımın ciddi teorik ve pratik gelişmesi olmadı.

Çok önemlidir ki, 1993’te Moskova’da Parlamentonun ateşe tutulmasından biraz önce Parlamento başkanı R.Hasbulatov ve Anayasa Mahkemesi başkanı V.Zorkin “Den” gazetesine verilen mülakatında dediler ki, onlar “Dugin-Prohanov-Züganov” anlamında “Avrasyacılık” taraftarlarıdır.

Kendi “Avrasyacılığı” hakkında o zaman O.Lobov, O.Soskovets, S.Baburin gibi politikacılar da bahsederlerdi.

1992-93’te “Elementı. Avrasyacılık yorumu” teoretik dergisinin ilk üç sayı yayınlanmıştır. Bu dergide Yeni Avrasyacılığın teoretik esasları açıklanıyor, jeopolitik, ananecilik ve “yeni sağcıların” teorileri ile ilgili birçok yazılar ve tercümeler basılmıştır.

Aynı zamanda yüksek okullarında jeopolitik ve Avrasyacılık esaslarının öğretimine başlanır.

 

3. aşama (1994-1998) Yeni Avrasyacılığının gelişmesi

1993 yılında milli-yürtsever muhalefetinin ciddi bir yenilgisinden sonra Yeni Avrasyacılık bağımsız siyasi bir akım olarak hareket etmeye başlıyor. Bir ciddi sonuç çıkartılıyor: Yeni Avrasyacılık fikirleri milli-yurtsever siyasetinin genel akımında çok pragmatik ve parça parça olarak kullanılıyor (KPRF, LDPR ve diğerler). Bu durum muhakkak makbul değildi. Avrasya Projesinin tam ve sağlam olarak yerine getirilmesi için bu kuvvetler muktedir değildir.
Bu durumda Yeni Avrasyacılar esas gayretlerini ana teorik yönlerinin (jeopolitik, tarih felsefesi, din araştırmaları) daha ayrıntılı geliştirmesinde topluyorlar. Bu senelerde A.G.Dugin’in ana çalışmaları yayınlanıyor: “Konspiroloji” (1994), “Muhafazakar inkilabı” (1994), “Avrasya misterileri” (1996), “Hayırlı Haberin Metafiziği” (1996), “Jeopolitik esasları. Rusya’nın jeopolitik geleceği” (1997), “Proleter Tampliyerleri” (1997). Ayrıca “Agraf” basım evinde A.G.Dugin komenterlerle birlikte N.S.Trubetskoy, G.V.Vernadskiy, N.N.Alekseyev, P.N.Savitskiy kitapları basılmıştır (1995-1998).

1996’dan itibaren Yeni Avrasyacılar İnternet’te de faaliyetlere başlıyorlar. “Arctogaia” adında bir Avrasyacı felsefesel portal yapılıyor — www.arctogaia.com.

Bu dönemde doğrudan doğruya ve dolaylı olarak “Avrasyacılık” konuları KPRF, LDPR, NDR (“Naş Dom Rossiya” – yani sol, sağ ve merkezci partilerin) programlarında çıkıyor.  Avrasyacılık hakkında basında yazılarınsayısı zaten çoğuluyor. Önemli bir detay: Avrasyacılık mirasına ancak tarihi değer verilir. Hiç kimse avrasyacılığı aktüel bir ideoloji, felsefe, politoloji ve tarihi yöntem olarak kullanmak niyetinde değildir.

Aynı zamanda milliyetçiler, Ortodoks “fundamentalistler” ve aşırı komünistler tarafından “Avrasyacılığın” tenkidi artıyor. Yurtsever hareketi içinde Avrasyacılık ile ilgili üç yaklaşım oluşur: bu ideolojinin benimsemesi (Yeni Avrasyacılar kendileri), bazı fikirlerin alınması (KPRF, LDPR), Avrasyacılığın sert bir şekilde reddedilmesi (aşırı komünistler ve solcular, Ortodoks-monarşist aşırı sağcılar, “yurtsever-demokratlar” (S.E.Kurginian vb.).

Aynı zamanda пукюул Avrasyacılığında inkâr edilen, Aydınlıkçı elemanlarla karıştırılmış ve yumuşatılmış “akademik” Yeni Avrasyacılık çıkıyor (prof. A.S.Panarin). Bu akım Batı karşıtı, antiliberal, antiglobalist pozisyonların istikametine gelişiyor. A.S.Panarin’in esas eserleri bu zamanda basılıyor.

Bu dönemde rusofobinin çeşitli renklerine boyalı Avrasyacılığın Türkçülük-Turancılık görüşünün esas akımları oluşuyor. Klasik Avrasyacılık mirasından yalnızca gerçekte orada mevcut Türkseverlik alınıyor, fakat onunla birlikte Panturanizm ve federal merkezinden azami serbestliğe hevesi vardır. Manidardır ki, Tatarstan’da Avrasyacılığı eski TOS (Tatar Toplumsal Merkezi) ideologları geliştiriyor. TOS ise, anti-Rus milliyetçi bölücü bir örgütüydü.
Kazakistan’da “Avrasyacılığın” başka bir modeli oluşuyor. Bu modelin taşıyıcısı olarak Başkan Nursultan Nazarbayev çıkıyor. Bir taraftan o Türk dünyasıyla yakınlaşmak, diğer tarafta da Moskova ile birleşmek niyetlerini gösteriyor. Bununla ilgili olarak çok önemli bir olay oluyor: Kazakistan’ın yeni başkentinde Astana’da L.N.Gumilöv namına Üniversite açılıyor.

Bu senelerde bazı Yeni Avrasyacılar aşırı solcu gençlik siyasi bir proje şeklinde (“Smenovehovstvo” ve N.Ustrialov fikirlerinin ruhunda) NBP partisinin (Milli Bolşevik Partisi) kurulmasına, “Limonka” gazetesinin yapılmasına katılıyorlar. Amacı, Rus gençliğine (kaybedilen nesline) Batılı olmıyan, yerel yaratıcılık özanlatının teklifidir. 1996-97’de NBP hızlıca yozlaşıyor. NBP, estetik-entelektüel bir akımdan “siyasi külhanbeylik” hareketine dönüyor. Yeni Avrasyacılar onlarla ilişkilerini kopararak tam olarak bağımsız siyasal bir hareket oluyorlar.

 

4. aşama (1998-2001) Yeni Avrasyacılık merkezi siyasi pozisyonuna geliyor, yan politik kültür ve parti akımlarından ayrılma süreci bitiyor, bağımsız bir akıma dönüyor. (“Arctogaia”, “Yeni Üniversite”, “Yevraziyskoye Vtorjeniye”).

Bu dönemde Yeni Avrasyacılar, somut siyasi ve uluslararası olaylar için jeopolitik yöntemlerin uygyulanması ile ilgili ayrıntılı olarak araştırmaları yapıyorlar. Jeopolitiğin bazı teoretik açılarının incelenmesiyle birlikte onun daha somut uygulama şemaları hazırlanıyor.

Dini alanda bu aşamada Rus Ortodoksluğu içinde “eski din” (Starıy Obriad) mirasının derin araştırmaları yapılıyor. Rus Starıy Obriad’ın bütün milli tarih mantığına temel öneminin taşınması için fikir oluşuyor.

Siyasette bu aşamada tam olarak merkezi pozisyonlarına geçiliyor. Y.Primakov’a destek veriliyor. 1998’de Yeni Avrasyacıların lideri A.G.Dugin, Duma (Rusya Parlamentosu) başkanı G.N.Seleznöv’un müşaviri oluyor.

1998'de A.Dugin'in “Yolumuz” adlı broşürü yayınlanıyor, ikinci baskısı “Avrasyacı Yol” olarak çıkıyor (2002). Hem esas konularla, hem de ayrı somut konularla ilgili olarak, “Zavtra” gazetesinin KPRF’li ve zaman zaman aşırıcı pozisyonu ile Yeni Avrasyacıların pozisyonu arasındaki mesafe arttığına rağmen, “Yevraziyskoye Vtorjeniye” (Avrasyacı saldırı) “Zavtra” gazetesinin daimi eki olarak çıkıyor. 2001’de “Russkaya Veşç” (“Rus bir şey”) iki ciltli A.Duğin’in kitabı yayınlanıyor. Bu kitapta çok çeşitli alanlarda Avrasyacı yaklaşım gösteriliyor: politoloji, ekonomi, din tarihi, edebiyat eleştirisi, plastik sanatlar bilimi, jeopolitik, sosyoloji v.b. Bir sürü yazı ve mülakat gazetelerde çıkıyor: “Nezavisimaya Gazeta”, “Moskovskiye Novosti”, “Literaturnaya Gazeta”. 1998’de Dugin “Radyo 101”de "Finis Mundi" adında müzik-felsefesel programların serisini yapıyor; 1998 – 1999’da “Svobodnaya Rossiya” radyosunda Yeni Avrasyacılıkla ilgili haftalık bir saatlik programı yapıyor.

2000’de A.G.Dugin Yeni Avrasyacılık paradigmasını yan politik projesine sokma son denemeyi yapıyor. “Rossiya” adında sol-merkez politik projesinin teoretik programının hazırlanmasına aktif olarak katılıyor (Hareket lideri G.Seleznöv), başlangıçta Hareketinin Merkez Kuruluna giriyor. G.N.Seleznöv Avrasyacılığa sempati duyduğu halde bu girişimin ciddi siyasal sonuçları çıkmıyor. Bu andan itibaren “Rossiya” hareketinin kuruluş zamanında Yeni Avrasyacılık yapısı daha biçimli esasında organize edilip, bağımsız siyasal bir örgüt olarak hareket etmeye başlıyor.

Vladimir Putin Başbakan vekili olunca Yeni Avrasyacılar tam destek gösterdiler. Merkezcilik eğilimi güçlendiriliyor. Çok senelik ve yoğun muhalefetle işbirliği neticesinde ciddi bir sonuç çıkartılmıştır. Bugünkü muhalefetin tam olarak tarihsel perspektifi yoktur. Avrasyacılık rotası bugünkü koşullarda yalnızca evrimsel olarak yerine getirilebilir, onun devrimci formatı yoktur, diye kanaate geliyorlar (önceki aşamalarda Avrasyacılığın devrimcilik formatında uygulanması mümkün görünüyordu).

2001’de Putin’le ilgili Avrasyacıların  beklentileri gerçekleştirilmiştir: “Gümrük birliği” ülkelerinin başkanlaryla beraber Putin Bişkek’te “Avrupa-Asya Ekonomik Birliğini” kurdu. Ayrıca Bruney’de Başkan Putin ciddi bir açıklama veriyor: “Rusya — Avrasya ülkesidir".
2000’de İslamist Vahhabi gruplar tarafından Avrasyacılık ideolojisinin ele geçirme ilk teşebbüsler oluyor (Abdul Vahid Niyazov). 2001’de “Rusya Avrasyacılık Partisi” sahte bir partinin organizayonuyla ilgili beyan ediliyor. Aynı zamanda Geydar Cemal, aşırı islamizm açısından “Avrasyacılığı” tenkit ediyor.

5. aşama (2001-2002) “Radikal Merkez” pozisyonlarında “Avrasya” Rusya Toplumsal Siyasal Hareketinin kurulması. Rusya Federasyonu Devlet Başkanı V.V.Putin’i destekleyen açıklama

2000 Ekiminde Yeni Avrasyacılar kesin olarak hareketlerine “Avrasya” Bütün Rusya Siyasal Toplumsal Hareketi (OPOD) olarak resmi hukuki durumunun kazandırılmasıyla ilgili karar alıyorlar. 2001 Ocağından itibaren bu karara göre organizasyon işlerine girildi.
21 Nisan 2001’de Moskova’da OPOD “Avrasya” kuruluş kongresi yer alıyor. Merkezi Müslümanlık Diyanet Kurulunun başı Şeyh’ül-İslâm Talgat Tacuddin “Avrasya”ya katılıyor. OPOD “Avrasya” merkezî yönelimi (Radikal Merkez) hakkında ve Rusya Federasyonu Başkanı V.V.Putine destek verilmesi hakkında beyan eder.

2001 Mayısta OPOD “Avrasya” resmi olarak Adalet bakanlığında kaydedildi. “Yevraziyskoye Obozreniye” gazetesi daimi olarak yayınlanmasına başlıyor.

2001 Haziranda Moskova’da (President-Hotel) OPOD “Avrasya” “İslamın tehlikesi veya İslama tehlike?” adında bir uluslararası konferansı organize ediyor. Bu konferansta ayrıntılı olarak ananeli İslamın (Rusya’ya ve Avrasyacılığa uyumlu olan) ve fikri ve jeopolitik olarak terör kaynağı olan, Rusya karşı bölücülük yıkıcı politikasını uygulayan radikal İslamizm arasında aykırılık gösterildi. Konferans süresinde “Al-Kayeda” örgütlerine, Bin Laden’e, “Taliban” hareketine özel dikkat çekiliyor, bu aşırı hareketin Rusya’da dalları ile ilgili bilgi açıklanıyor.
2002’de “Agraf” basıneviyle birlikte Avrasyacılık klasiğinin yayınlanması devam ediliyor. E.Hara-Davan (“Moğol Rusyası”) ve Y.Bromberg (“Yahudiler ve Avrasya”) kitapları A.Dugin’in ve başka Avrasyacıların (mesela, İsrail’li Yeni Avrasyacı A.Eskin’in) komenterleriyle basılıyor. 2001 Aralığında OPOD “Avrasyanın” politik partisi olarak yeniden düzenlenmesiyle ilgili karar alındı. Bu karar resmi olarak 1 Mart 2002’de Moskova’da “President Hotel”de OPOD “Avrasya”nın Politik Kurulunun genişletilmiş toplantısında  alınıyor.
Bu dönemde “Avrasyanın” teoretik kitapları yayınlanıyor  — “Avrasyacılık: teoriden prakiğe”,  “Avrasyacı görüşü”, “Terör jeopolitiği”, “6. Dünya Rus Milli Sobor’un (Camia’sının) yazıları”, “Avrasya Yolu” v.b.

Hareketin bölgesel bölümlerinin ve üyelerinin sayısı artıyor. Bölgesel bölümlerinin bazılarında kendi İnternet siteleri ve gazeteleri var, hem teorik, hem pratik siyasi faaliyetleri gerçekleştiriyorlar.

6. aşama (2002) “Avrasya” siyasal partisinin kurulması

30 Mayıs 2002’de Moskova’da, Sviato-Danilov manastırında “Avrasya” Siyasi Partisinin Kuruluş kongresi yapıldı. “Program” ve “Tüzük” kabul edildi, parti lideri (A.G.Dugin) ve Politik kurulu üyeleri seçildi.

 

5. Yeni Avrasyacılığın esas felsefe kavramları

Yeni Avrasyacılık, teorik olarak bu hareketin klasik prensiplerinin nitelikçe yeni bir tarihsel dönemde candırılması ve bu prensiplerin ideolojik ve politik programın temeline dönüştürülmesidir. Avrasyacılık klasiğinin mirası, Sovyet-sonraki dönemde fikri (siyasi) mücadele için silah olarak, “kızıl-beyaz” bölünmesi ötesinde “entegrasyon yurtseverliği” için manevi ve siyasi temel olarak kabul edili. Bu ideolojik, fikri ve siyasi güncelleşmesi, Yeni Avrasyacılığı, geçmiş dönem Avrasyacılığın toplumsal ve tarihsel özelliklerini araştıran tarihçi işinden prensip olarak fark ettiriyor. Avrasyacılığın “arkeolojisi” ve biblioğrafyası ile, bir de tarih bilimi çerçevesinde Lev Gumilöv teorisinin geliştirmesiyle çeşitli gruplar uğraşıyordu (Kojinov, Novikova, Sizamskaya, Şişkin, Klüçnikov, Balaşov). Fakat Avrasyacılıkla etkin olarak silahlandırılanlar tek tük kimseler vardı. Onlara kelime tam anlamıyla Yeni Avrasyacılar diyebiliriz.

Yeni Avrasyacılar, geliştirme ve pratik uygulama için klasik Avrasyacılığın esas kavramlarını temel, başlangıç noktası, teorik esas olarak aldılar.

Teorik alanda Yeni Avrasyacılar, klasik Avrasyacılığın ana prensiplerini, 20. yüzyıl felsefi, kültürel ve siyasi fikirlerin göze alınmasıyla durumuna göre ciddi olarak geliştirdiler.

Avrasya klasiğinin ana fikirlerinden her biri (“Klasik Avrasyacılığın esas fikirleri” bkz.) konseptuel olarak geliştirilmiştir.

Medeniyet yaklaşımı

“Batı (Avrupa) insaniyete karşıdır” Prens N.S.Trubetskoy’un tezi, Alman siyasi felsefe ile (O.Spengler, V.Zombart, K.Schmidt, A.Müller van den Bruk, L.Frobenius, E.Junger, F.Junger, F.Hilscher, E.Nikisch v.b.), Avrupa ananeciliğiyle (R.Guenon, J.Evola, T.Burkhardt, F.Suon , G.da Georgio v.b.), Batı kapitalizmim “yeni solcu” tenkidiyle (J.Batait, J.-P.Sartr, G.Debore, M.Fucaut, J.Delese), “burjuvazi sistemin” Marksist tenkidiyle (A.Gramchi, D.Lukach v.b.), Avrupa “yeni sağcılarla” (A.de Benois, R.Stoykers v.b.) tamamlanıyor. “Solcu” (sosyal) pozisyonlardan Batılı burjuvazi toplumunun tenkidi, aynı toplumun “sağcı” (medeniyet) pozisyonlarından yapılan tenkidiyle birleştiriliyor. “Batıyı reddeden” Avrasyacılık fikri, Batının tarihsel yolunun mantığıyla (en azından son birkaç geçen yüzyıl içinde) mutabık olmıyan Batı kendisinin temsilcilerinden gelen “Batı tenkidi” ile kuvvetlendiriliyor. “Normal” medeniyet olarak düşünülen Batı medeniyetini reddeden çok çeşitli, zaman zaman da siyasi olarak ters olan fikirlerin bütünleşmesiyle ilgili fikir Avrasyacılarda yavaş yavaş 80 yılların sonudan 90 yılların ortasına kadar uzanan dönem içinde olgunlaşıyor.

”Roman-Alman medeniyetinin tenkidine” önemli bir vurgu veriliyor: tenkit özellikle İngiliz-Sakson dünyasına ve ABD’ye yöneliyor. Alman “muhafazakar devrimi” ve Avrupa “yeni sağcılık” ruhunda “Batı dünyası”, bir tarafta atlantik ABD + İngilterra, diğer tarafta da kıtasal (öz anlamıyla Roman-Alman) Avrupa’ya bölünüyor. Bu arada kıtasal Avrupa tarafsız ve olumlu işbirliği yapılabilen bir olay olarak kabul ediliyor. “Roman-Alman” terimi Yeni Avrasyacılıkta kullanılmıyor (klasik Avrasyacılıktan farklı olarak), daha çok “atlantizm”, “İngiliz-Sakson dünyası”, “mondializm” (“globalizm”), “yeni dünya düzeni”, “evrensel liberalizm” hakkında bahs ediliyor.

Uzaysal etken

“Gelişme yatağı” ve “coğrafik determinizm” tezleri temel önemini kazanıp “uzaysal düşünme” ve “sinkronizm” ile birleşiyor, “dünya tarihi” fikri ve genelde tarihçilik ise terk ediliyor. Yeni Avrasyacılık “uzay” açısından tarih felsefesini tam olarak revize eder. Bu arada tarihin çeşitli devirli modelleri (İ.Danilevskiy’den O.Spengler’e, A.Toinby’ye ve L.Gumilöv’e kadar) genelleştiriliyor. Bu prensibin tam ifadesi, “evrim” ve “ilerleme” fikirlerini reddeden ananecilik felsefesi içinde bulunuyor. Bununla ilgili olarak “uzay devirleri”, “varlığın müteaddit vaziyetleri”, “kutsal coğrafi" gibi fikirler gelişiyor. Devirler teorisinin ana prensipleri Rene Guenon ve onun takipçilerinin (G.Georgeill, T.Burkhardt, M.Eliade, A.Korbain) eserlerinde geliştirildi. “Tarihi” hiç bilmeyen veya “ebedi iade” ayinleriyle ve mitleriyle “tarihi” gideren “geleneksel toplum” kavram tam olarak rehabilite edilmiştir. Rusya, yalnızca gelişme kaynaklarının biri olarak değil, “vakitsel sistemlere” (yani “Batı”ya) karşı koyuan “uzaysal sistemlerin” (yani “Doğu”nun) öncülük eden bir sistem olarak kabul ediliyor.

Devlet ve millet

“Yeni İslavcılık” tezi, Doğu milletlerinin Batı milletlerine karşı koymasıyla düzeltiliyor. Özel olumlu vurgu, Batı Islavlara karşı koyulan Ruslara yapılıyor. Bu tez Avrasyacılık klasiklerine aykırı değil, onların sezgilerini geliştirir ve netleştirir (artık Gumilöv’de bu durum bellidir). Batı milletleri “profanik” (yani kutsallıktan mahrum) ilkelerinin taşıyıcıları olarak Doğu ve genelde Üçüncü dünyasının milletleri “kutsal” yapısına sahip olanlar olarak nitelendirilir. İlk İslavcıların öğretisine göre İslavlar için, daha doğrusu Rusya-Avrasya kökenli milletleri için başka Avrupa milletlerin istedikliri “eşitlik” yeterli değildir, fakat “Batı küreselleşmesine” karşı çıkan bütün Dünya milletlerinin öncülüğünde merkezi bir yerin alınması gerekir. Yeni Sovyet-sonraki terimlerde bu, milli mesihliğinin son derecede yüksek ifadesidir. Öz anlamıyla “İslavcılıktan” Yeni Avrasyacılıkta Rus halkının kökenlerine sevgi, eski dine büyük ilgi, 1. Petro reformlarının tenkidi kalıyor. Aynı zamanda İslavların soy yakınlığının fikri reddediliyor, çünkü kültür, din, jeopolitik ve medeniyet açılarından İslavlar birbirinden çok farklıdır. K.Leontyev ile hemfikir olarak Yeni Avrasyacılar: “İslavlar var, İslavcılık (birleşme projesinin esası olabilecek şeklinde ırk bütünlüğü anlamında) yoktur”, derler. Son zamanda bazı hallerde “İslavcı” terimi “Avrasyacı”nın tersi olarak kullanılabilir. Bunun manası, etnik-ırkçı (ksenofobi-şovenist) meyilli yurtseverin, jeopolitik-medeni olarak düşünen yurtsevere karşı koymasıdır.

Klasik Avrasyacılıkta Rusya devletinin oluşumunda Turan etkeninin rolu olumlu olarak değerlendirildi. Yeni Avrasyacılıkta ise Turan etkeni daha geniş olarak, Avrupa ve Asya arasında bulunan Ruslara geleneksel ve kutsal Doğu’nun etkisi olarak düşünülüyor. Turan’ın fonksyonu, kutsal coğrafya ve kutsal tarih terimlerinde kavranılıyor.

Milli tarihin diyalektiliği, “milli bolşevizm” fikri (N.Ustrialov ve M.Agurskiy) dahil edilmesiyle nihai “förmülüne” geliyor. Bu model aşağıdaki gibidir:

Kiyev dönemi (9-13 yüzyılları), gelecek milli misyonun alametidir.

Moğol işgali, düzleyici Avrupa eğilimlere karşı kalkandır. Ordu’nun jeopolitik ve idari şarjı Ruslara aktarılıyor. Ruslar, Batı ve Doğu Ruslarına bölünüyor, kültür tipleri farklıdır. Ordu kontrolu altındaki Doğu Rusların esasında Büyük Ruslar (Velikorossı) meydana geliyor (13.-15. yüzyılları); Moskova çarlığı Rusya’nın milli-dini misyonunun zirveesidir (Üçüncü Roma) (15. — 17. yüzyılın sonu);

Romanov’lar hanedanı çarlığı, Roman-Alman boyundurluğu zamanıdır. Milli bütünlük yıkılıyor, millet Batıcı elitlere ve milli yığınlara bölünüyor (17. yüzyılın sonu — 20. yüzyılın başı);

Sonyet dönemi, halk yığınlarının intikamı, Moskova vektörünün ana özelliklerini yeniden kuran “Sovyet misyonculuk” dönemidir (20. yüzyıl);

Yeni Avrasyacılık hamlesiyle (21. yüzyılın başında) sonuçlandırılması gereken Kargaşalık dönemidir.

Siyasi platform

“Avrasya seçeneği” tezi, V.Pareto ekolünün metodolojiyle tamamlanıyor, “organik hiyerarşi” mantığıyla geliştiriliyor, bazı Nitzsche havalarını alıyor, “iktidar ontolojisi” ile ilgili ve Ortodokslukta “katehon” iktidarının manasıyla ilgili öğreti geliştiriliyor. “Elit” kavramı, atik toplulukların kast sistemini inceleyen Avrupa ananecilerinin fikirleriyle (R.Guenon, J.Evola, G.Dumesil, L.Dumonte) tamamlanıyor. “Pasyonarlıkla” ilgili L.Gumilöv teorisi, “yeni Avrasya eliti” anafikri temeline koyulur. “Demosi” tezi “organik demokrasi” siyasi teorileriyle tamamlanıyor (G.-G.Russeau’dan K.Schmidt, J.Freund, A.de Benois, A.Müller van den Bruk’a kadar). Yeni Avrasyacılıkta “Demokrasinin” (“demosinin”) tanımı, “halkın kendi kaderine katılması”dır.

”İdeokrasi” tezi “muhafazakar devrimi”, “üçüncü yol”, fikirleriyle temellendiriliyor, tam olarak “Sovyet”, İsrail, İslamiyet, “Faşist” ideokratilerinin tecrübesi inceleniyor ve onların tarihsel başarısızlıkların sebepleri analize ediliyor. 20. yüzyıl ideokratilerin kalite özellikleri tenkit ediliyor, Sovyet döneminin (yaklaşımının) tutarlı tenkidi geliştiriliyor.
Klasik Avrasyacıların teorisi aşağıdaki anafikirlerle geliştiriliyor:

— Ananecilik felsefesi (R.Guenon, J.Evola, T.Burkhardt, A.Korben), “modern dünyasının” kökten çöküşünün fikri, Ananenin derin incelemeleri. Negatif kategori olan “Anane dünyası”nın antitezi olarak pozitif kategori olan “Modern dünya” global konseptinin kullanılması, Batı medeniyetinin tenkidine temel metafizik karakteri veriyor, Batıdan kaynaklanan entelektüel, teknolojik, siyasi, ekonomik süreçlerinin eskatolojik, kriz, mukadder içeriğini netleştiriyor. İslavcılardan klasik Avrasyacılara kadar Rus muhafazakarlarının sezgileri esaslı teorik baz ile tamamlanıyor (A.Dugin "Salt Anavatan", Moskova 1999, "Ahir zaman", Moskova, 1997, A.Dugin "Julius Evola et le consevatisme russe", Roma, 1997).

— Kutsal (Sacral) yapılarının incelenmeleri (M.Eliade, K.G.Jung, K.Levi-Stross): kültür esasında olan arkaik bilincinin paradigmatik manifestasyon kompleksi yatar. İnsaniyet fikrinin ve kültür çeşitliği, arkaik initiation (yani gizli bir gruba yenü üye kabul edilmesiyle ilgili ayinlerin sistemi), mitler, ilkel kutsal kompleksler bulunduğu eski psikolojik tabakalarına getirilir. Modern rasiyonel kültürünün, rasyonellik önceki eski inançların sistemi vasıtasıyla yorumlanır (A.Dugin “Bilimin paradigmatik esaslarının evrimi”, Moskova 2002).

— Ritüeller, diller ve semboller esasındaki uzaysal-zamansal matriksinin sembolik paradigmasının araştırılması (G.Wirth, eski paleografi araştırmaları). Dil (“nostratika”, Svitıç-İlliç),  epigrafik (runoloji), mitolojik, folklorik, ayinsel ve başka kaynaklarının esasında Avrasya’nın tüm eski halkları için umumi olan ilkel “kutsal dünya görüşünün” rekonstrüksyonu, umumi kökenlerin arayışı (A.Dugin “Hiperboreya teorisi” M., 1993 bkz.)

— Batıda jeopolitik fikirlerin gelişmesinin göz önüne alınması (Mackinder, Haushofer, Lohausen, Speakman, Bjezinski, Tiriarh v.b.). Mackinder zamanından itibaren jeopolitik bilimi ciddi olarak gelişti. 20. yüzyılın tarihinde jeopolitik kanunlarının rölü o kadar belli oldu ki, jeopolitik ayrı bir bilim olmuştu. Jeopolitik çerçevesinde “Avrasyacılık”, “Avrasya” kavramlarının yeni, öncekiden daha geniş bir manası meydana gelmiştir.  Belirli bir andan itibaren jeopolitikte “Avrasyacılık” olarak, Rusya esasında kurulan kıtasal stratejik blokunun (mevcut veya potansiyel) konfigürasyonu kastedilmeğe başladı. Onun karşısında“Atlantik” stratejik bloku vardır. 20. yüzyıl ortasından itibaren onun başına İngliterra yerine ABD gelmiştir. Jeopolitik araştırmaların gelişmesi sayesinde (A.Dugin “Jeopolitik esasları”, M.,1997) Yeni Avrasyacılık gelişmiş metodolojik sistemi oluyor. Kıta-Deniz çiftinin (Karl Schmidt’e göre) özel önemi vardır. Bu çiftin çok çeşitli izdüşümleri vardır: dinler tarihinden ekonomiğe kadar.

— “Mondializm”in (“globalizm”in) genel alternatifin arayışı. Mondializm, en modern bir olaydır, Avrasyacılık (ve Yeni Avrasyacılık) tarafından negatif olarak değerlendirilen her şeyin özüdür. Geniş anlamında “Avrasyacılık”, “antiglobalizm”in veya “alternatif globalizm”in konseptuel platformu oluyor. Avrasyacılık, globalizme “objektif” ve “pozitif” manasının verilmesini reddeden bütün mevcut akımlarını sonuçlandırıp, antiglobalist sezintilere doktrin karakterini veriyor.

— Sağcı-muhafazakar anlayışında “Yeni solcuların” sosyal tenkidinin kabul edilmesi (M.Fucaut, J.Delese, A.Artaut, G.Debore mirasının yeniden değerlendirilmesi). Anarşizm, neomarksizm v.b. pozisyonlarından Batı burjuvazi düzeninin tenkidinin incelenmesi. Bu konsept sahası erken dönem Avrasyacılarında bulunan “solcu” (“milli-bolşevik” – Suvçinskiy, Karsavin, Efron) akımlarının yeni etapta gelişmesidir ve “antiglobalizm”in sol kolu ile anlaşma metodolojisidir.

— “Üçüncü yol ekonomiği”, “büyük uzaylar otarkisi”. Rusya’nın Sovyet-sonraki vaziyetinde “heterodoksal” ekonomik modellerin uygulanması. F.List “gümrük birliği” teorisinin kullanılması. S.Gezell, F.Shumpeter, F.Lerou teorilerin yeniden kullanılması, Keins’in “Avrasyacı” anlayışı.