AVRASYA VİRAJINDAKİ TÜRKİYE

AVRASYA VİRAJINDAKİ TÜRKİYE

ABD’nin baskısına rağmen Türkiye Parlamentosu Irak’a karşı askeri harekat yürütmek amacıyla Amerikan askerlerinin Türkiye’deki üsleri kullanmalarına izin vermeyen bir karar aldı. Bu, İkinci Dünya savaşı sonundaki dönemden bu yana eşine rastlanmamış olan Orta Doğulu bir uydunun Atlantik ötesi patronunun “itaatsizliğidir”.

Bölgesel çıkarlarından yola çıkan Türkiye’nin Irak’taki savaşa karşı olması için tüm sebepler mevcuttur. İlk olarak, Saddam Hüseyin rejimi laik bir rejimdir ve İslam faktörünün yükselişini bazan oldukça sert dizginlemektedir ki, bu Kemalizm’in mantığına tamamıyla uymaktadır. İkinci olarak, Saddam Hüseyin rejiminin ortadan kaldırılması otomatik olarak Irak Kürtleri’nin ayrı bir devlet oluşumu ilan etmelerine yol açacaktır ki, bu da Türkiye’deki ayrılıkçı Kürtleri’nin eylemlerine ivme kazandıracaktır.

Mesele Türkiye’nin son yıllarda sadece bölgesel değil, daha geniş anlamda medeniyetler düzeyinde jeopolitik konumunu ciddi bir şekilde yeniden gözden geçirmesinden kaynaklanmaktadır. Türkiye’yi “Batı yanlısı, Avrupa Birliği için can atan, Washington’a tam boyun eğen” olarak kabul etmeye alışık dış gözlemcilerin hemen hemen hiç fark etmedikleri bir şekilde Türk elitinin genel ruh hali nitel olarak değişmiştir. Türkiye “Soğuk savaşın” sert çerçevesi dışında kalınca kendisinin Avrasyalı bir devlet olduğunu kavradı. Bu formül Türkiye’deki belli başlı politik güçler için bir kurtarıcı oldu: Avrasyacılığın Batılı modelin sıkı sıkıya takip edilmesini reddetmesi gelenekselcileri (Erbakan’ı ve arkasından gelen Erdoğan’ı) tatmin ediyordu; Avrasyacılığın “Ulusal ve kültürel kimliğini muhafaza ederek Batı’ya yönelmek” şeklinde yorumlanabilir olması, askeri çevreleri ve Kemalistleri kendine çekti. Avrasyacılık Türk toplumundaki iki karşıt kutbu yani, İslami ve laik kutupları birleştirmede ideal bir dünya görüşü aracı oldu.

Türkiye’nin iç sorunu halkın büyük çoğunluğunun geleneksekci “doğucu”, aydın elit kesim ve iktidarı kontrol eden askerlerin ise Atatürk modeline uygun “batıcı” olmalarında yatmaktadır. Ve bu çelişki adım adım derinleşmektedir. Bu durumda uzlaşmaz çelişkileri uzlaştıran Avrasyacılık radikal İslam’lairtibatını keserek ve askerlerin geleneksel İslamcılara karşı olan konumlarını yumuşatarak ideal bir platform oluşturmaktadır.

Avrasyacılık Türkleri, kendisi de jeopolitik açıdan bir Avrasyalı olan Rusya’ya karşı yeni bir anlayışla yaklaşmak zorunda bırakmaktadır. Sovyetler sonrası oluşan BDT ülkeleriyle ilgili olarak Aankara pantürkist projelerin desteklenmesi üzerine kurulu ve Çeçen ayrılıkçılığına müsamaha ile yaklaşan başlangıçtaki politikasının yerine, bugün Moskova’yla stratejik partnerlik arayışına girmiştir.