Küreselleşme (globalizm) hakkında tezler

Küreselleşme (globalizm) hakkında tezler

Küreselleşme olarak iki farklı olay tanımlanır ve ondan dolayı kavramların karışıklığı meydana geliyor.  

Küreselleşmenin birinci tanımlanmasıgerçek küreselleşme»)

Gerçek küreselleşme, gerçekte oluşan, dünyanın tüm ülkelerine ve devletlerine batıcı ekonomik, siyasi, kültürel, teknolojik ve bilgisel kodunun zorla kabul ettirilmesiyle ilgili süreçtir. Bu tür küreselleşme “zengin Kuzey” (NATO ülkeleri), “altın milyar” tarafından gerçekleştirilmektedir ve onların dünya üzerinde halimiyetinin güçlendirilmesine yöneliktir. Bu yeni bir müstemlekeciliğin şeklidir. «Zenginler» «fakirlere», «gelişmiş olanlar» «gelişmemiş olanlara» hükmederler. Bu arada milletler ve ülkeler, “egemenliklerinin” kalıntılarını kaybederler ve ya işbu küreselleşme sistemi içine monte edilir, ya da “aforoz edilmiş” ülkeler, parya ülkeleri, “şer ekseni”ne ait olan ülkeler oluyorlar.

Ekonomik olarak bu küreselleşme, her yerde liberal ekonomik modelinin, radikal monetarizmin, finansçılığın (yani kıymetli evrakların piyasalarının, venture tipi şirketlerinin vs.’lerin) uygulanmasına ısrar eder.

 

Siyasi olarak ise bu tür küreselleşme, dünya çapında layik liberal-demokratik düzeninin, “insan haklarının”, “açık toplumun”, “medeni toplumun” ideolojisini kabul ettirir. Devlet yavaş yavaş kaldırılır, muhtelif ülkelerin özgün idari sistemleri kaldırılır.

Strateji açısından böyle bir küreselleşme, gezegenimizin tüm uzayı üzerinde ABD’nin ve küreselleşme sürecinde ortaklarının (Ingiltere) silahlı kuvvetleri tarafından direk kontrol demektir. Bu küreselleşme “global küreselleşme” olarak tanımlanabilir, çünkü Dünya Hükümeti yönetmenliğinde egemen devletlerin sisteminde birleşik dünya devletine geçmesini öngörür. Bu küreselleşme «tek kutuplu küreselleşme” olarak ta tanımlanabilir, çünkü dünyanın yönetici makamı olarak, önceki iki kutuplu sistemin bir kutubu, yani “soğuk savaşta” galip çıkmış ve kendi kudretini saklayan çağdaş modern Batı kalmaktadır.

 

Böyle bir küreselleşme sırasında ululararası hukukun önceki modellerinden yavaş yavaş vazgeçilmesi, bir de BMT, NATO ve benzeri kurumların ortadan kalkması öngörülmektedir. Bunların yerine ekonomik, siyasi ve askeri iktidarının, ileride “dünya hükümeti” olarak anılacak “global elit” ellerinde tamamen konsantre edilmesini öngören yeni kuruluşlar oluşturulacaktır. Bugün mevcut olan ve çok ülkenin güç potansiyelini hesaba alan dünya kurumlarından farklı olarak, global iktidarın kurumları daha açık bir şekilde ifade edilen tek kumanda prensibini öngörecek. ABD stratejisyenleri tarafından, böyle bir dünya düzeni, Amerikan siyasi, ekonomik ve kültürel modelin bütün dünyaya yayılması olarak düşünülür. Bu fikir, “Dünya Birleşmiş Devletleri” konseptine dahil edilmiştir.  

Küreselleşmenin ikinci tanımlanması («potansiyel küreselleşme»)

Potansiyel küreselleşme, gelişmiş ülkelerin humaniter (çoğu zaman sol, ekolojik, “scientist” vb.) çevrelerinde yaygın olan saf teorik bir projedir. Humaniter küreselleşme, iki kutuplu dünyanın karşı karşıya durulmasının kalkmasından sonra kültürlerin ve medeniyetlerin diyalogunun gelişmesi olarak düşünülmektedir. Bu durumda “küreselleşme” olarak, Batı tarafından Batı dışındaki bütün dünyaya tek bir ekonomik, kültürel, siyasi, değersel ve bilgisel modelin zorla kabul ettirilmesi değil, “dünya çapında tecrübenin alışverişi”, muhtelif öznelerin yoğun diyalogu kastedilir. Böyle bir küreselleşme, “müstemlekeci” (“ırkçı”) yaklaşımların kaldırılmasını, tarihsel ve kültürel gelişme için tüm milletlere tam olarak serbest seçimin sağlanmasını öngörür. Bu humaniter küreselleşme sosyal-siyasi ve ekonomik sistemlerin çeşitliliğini kabul eder, pasifist ideolojisini savunur, ABD dahil olmak üzere tüm ülkelerin atom silahsızlandırılmasına ısrar eder veya ara etap olarak birbirini sınırlayan birkaç nükleer kutuplarının oluşturulmasını kabul eder. Bu küreselleşme, birinci tipten farklı olarak çok kutuplu küreselleşme olarak tanımlanabilir.
 
Ayrıca, bu tür küreselleşmenin nevisi olarak “kısmı küreselleşme”, “bölgesel küreselleşme” veya “büyük alanların küreselleşmesi” sayılabilir. Bu olay, tek bir medeniyet koduna sahip olan ülkelerin arasında yoğun ekonomik, politik ve sosyal yakınlaştırılmasını kasteder. BU tüm dünyanın küreselleşmesi değil, bir medeniyet kapsamında küreselleşme demektir. Böyle bir “bölgesel küreselleşme” örneğini bugünkü Avrupa Birliğinde veya AvrasET’te (Avrasya ekonomik topluluğunda) görebiliriz.

 
Vurugulamak lazımdır ki, «çok kutuplu küreselleşme», aydınlar sınıfının projesidir. Bu proje, diğer (tek kutuplu, global, amerikancılık) küreselleşme sonucunda kötü duruma uğrayan ülkelerin ve ülke blokalrının ilgileri lehine olan saf teorik bir modeldir. 

Potansiyel (yani mevcut olmayan, ama olabilen) küreselleşme, gerçek (yani mevcut olan, ama olmamaya da bilen) kürselleşmenin alternatifi oluyor. Ana boyutları açısından “küreselleşme” olarak geçen bu iki kavram sadece farklı değil, ana prensipleri bakımından birbirine zıt kavramlardır.
 

Antiglobalizm

 

Antiglobalizm, küreselleşme süreçlerinin objektifliğini, kaçınılmazlığını ve olumlu muhteviyatını inkar eden görüşlerin sistemidir. Antiglobalizm her şeyden önce “gerçek kürselleşme”ye, “tek kutuplu küreselleşme”ye, “Amerika’yı kutup olarak kabul eden küreselleşme”ye karşı yöneliktir.

Antiglobalizm,

 

- liberal ekonomi diktatörlüğünü reddeder (muhtelif sosyalist alternetifleri kabul eder);
- Batı (ABD) tarafından “fakir Güney” ülkelerine karşı uygulanan yeni müstemlekecilik politikasını reddeder,

- “liberal demokrasi” üstünlüğünü inkar eder, bunun yanısıra diğer siyasi sitemlere – mesela sosyal-demokratik ve muhafazakar (cumhüriyetçilik) sistemlerine da hak veriyor,
- Batı (amerikan) değerlerin sisteminin bütün başka değer sistemlerinden üstün olmasını reddeder,
- tekniğin ahlak üstünde, bireyciliğin toplum üstünde, “zenginliğin” “fakirlik” üstünde tutulmasını reddeder, bir tek “teknolojik ilerleme” tarafından çevreye karşı umursamazlığı kınıyor.

Böylece, antiglobalizm, ilk anlamında küreselleşmeye tamamen zıttır, ama “ikinci”, “potansiyel”, “humaniter” ve “çok kutuplu” küreselleşmeye telif edilebilir.

Küreselleşme ile ilgili olarak Rusya’nın görüşü

Rusya, ilk sırada gerçek, yani birinci, tek kutuplu olan küreselleşmeye dair pozisyonunu belirtmelidir. Uzun vadeli perspektifte, bu prosese katılması Rusya’nın ulu güç olarak ve özel ortodoks medeniyetinin çekirdeği olarak kaldırılmasına yol açcaktır. 

 
Orta vadeli perspektifte, Rusya elitinin bir kısmı global elite dahil edilebilir ve Rusya’nın devlet olarak etap etap olarak kaldırılmasının ara safhasında Rus uzayı için “dış idare”nin bir aleti olabilir. Bu durum, ilk sırada ekonomik elitler için geçerlidir. Küreselleşme konusu olup, Rusya bölgesel çapta teknik görevleri yapabilecek: Rusya ve BDT ülkeleri içindeki az gelişmiş geleneksel toplumları kürselleşme prosesine hazırlayabilecek, ABD lehine bölgesel çapta stratejik görevleri de yapabilecek (mesela, islam ülkelerinin entegrasyonunun engellenmesi, milli hareketlerin metdana gelmesinin önlenmesi vs.) 

Kısa vadeli perspektifte ise, küreselleşmeye iştirak edilmesi, Rusya Federasyonu egemenliğinin kalıntılarını sarsacak, sosyal protestonun ciddi bir patlamasına yol açacak, Avrupa ve bazı Asya ülkeleri dahil olmak üzere tüm yakın jeopolitik komşularla ilişkileri zorlaştıracak.  

 

Aşırı bir şekilde değil, yumuşak bir “humaniter küreselleşme” versiyonunda antiglobalist pozisyonu seçmek Rusya için çok daha tercihlidir. Kendisini “çok kutuplu küreselleşme”nin, “bölgesel küreselleşme”nin taraftarı olarak tanıtmak en uygun bir seçimdir. Bunun sayesinde, biz hızla gelişen antiglobalizm eğilimleri ve gerçek küreselleşme kutubu arasında aracı olabiliriz. Bu durumda Rusya, çok avantajlı “orta muhalefet” veya “sol merkez” pozisyonunu işgal edecektir.